İMO: Her 17 Ağustos’ta Aynı Şeyleri Söylemekten Bıkmadık, Bıkmayacağız

Asayiş 16.08.2021 - 18:08, Güncelleme: 16.11.2022 - 03:02 2698+ kez okundu.
 

İMO: Her 17 Ağustos’ta Aynı Şeyleri Söylemekten Bıkmadık, Bıkmayacağız

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Antalya Şubesin, Her 17 Ağustos’ta aynı şeyleri söylemekten bıkmadık, bıkmayacağız.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Antalya Şubesin, Her 17 Ağustos’ta aynı şeyleri söylemekten bıkmadık, bıkmayacağız. 17 Ağustos Depreminin 22. Yılı: Alınmayan Önlemler Felaketin Habercisidir… Her 17 Ağustos’ta aynı şeyleri söylemekten bıkmadık, bıkmayacağız. Çünkü biz 17 Ağustos’u unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız! Yetkilileri uyarmaya ve göreve davet etmeye ısrarla devam edeceğiz. 17 Ağustos, 20 bin insanımızı aramızdan alan, milletimizin milyarlarca lirasını 80 saniyede yok eden, derinlerden gelen darbenin yirmi ikinci yılı.  Bu 22 yılı boşa geçiren tüm sorumluları bugün de uyarmaya ve uyandırmaya çalışmaya devam edeceğiz… Cumhuriyet tarihinin en büyük depremlerinden biri olarak kayıtlara geçen 1999 Gölcük depreminin üzerinden 22 yıl geçti. 7,4 büyüklüğündeki deprem tüm Marmara bölgesini etkilemekle birlikte can kayıpları ve ekonomik sonuçları itibariyle tüm Türkiye’yi sarstı. Bu nedenle de İnşaat Mühendisleri Odası 17 Ağustos 1999 Depreminin bir "MİLAT" olması gerektiğini ilan etmişti. Ülkemizin yapı stokunun durumu maalesef belirsizliğini korumaktadır. Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planına (UDSEP) göre 2017 yılında tamamlanması öngörülen bina envanteri çalışması tamamlanamamış, dahası resmi kurumlar hariç başlanamamıştır. Bunun sonucu olarak mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi de mümkün olmamaktadır. Bu binaların tespiti ne yazık ki deprem tarafından son derece ağır bedeller karşılığı yapılmaktadır. En son Deprem araştırma Komisyonu raporunda kamu bina stokunun 40’ının deprem dayanıklılığının yetersiz olduğu ve güçlendirilmesi gerektiği söylenmektedir. Okulların, yurtların, kreşlerin, hastanelerin sayısı, ne kadarının tarandığı, ne kadarı hakkında yıkım, güçlendirme veya kullanım kararı verildiği, ne kadarının yıkıldığı veya ne kadarının güçlendirildiği konusu tahminlerin ötesinde değildir. 17 Ağustos Marmara Depreminin ardından 22 yıl geçti. Hala deprem riskleri için kalıcı tedbirler alınmadı. Oysaki Ulusal Deprem Konseyi Raporu’nda ve Deprem Şurası’nda, meslek odalarınca düzenlenen bilimsel etkinliklerde, ulusal seferberlikle ülkenin yapı stokunun 15-20 yılda iyileştirilebileceği, yapıların güvenli hale getirilebileceği üzerinde önemle durulmuştu. Bu açıdan bakıldığında, geride bıraktığımız 22 yılı, kayıp olarak görmek mümkündür. Önemli mevzuat değişiklikleri yaptık. Yapı denetimi sistemini getirdik, geliştirdik. Deprem yönetmeliğimizi iki kez değiştirdik. En azından yeni yapılar için 18 yılda önemli çabalar gösterdik, ciddi mesafeler kat ettik.  Ancak son iki yılda yolun sonuna geldik. Kent suçunun diğer yüzü İmar Affı ile maalesef son 20 yılı da kaybettik… İmar affı toplumun sağlıklı ve güvenli konutlarda yaşamasını belirsizliğe sokmaktadır. Mühendislik hizmeti almayan yapıların yasallaştırılmasıyla, doğa olayları karşısında hasara uğramaları halinde sorumluluk, bu kararı alan siyasi iktidarın üzerindedir. Bir binaya iskân ruhsatı verilmesi, devletin vatandaşa “Bu binaya oturabilirsin” demesi anlamına gelmektedir. Bununla birlikte herhangi bir sorunun sağlıklı bir biçimde çözümlenmesi için önkoşul, soruna doğru teşhis konulmasıdır. Acaba ülkemizde depremlerde oluşan hasarın nedenleri konusunda doğru bir teşhis oluşturulmuş mudur? Son kırk yılda oluşan depremlerden sonra yapılan gözlemler ve mevcut binalar üzerinde yapılan incelemeler bu soruya olumlu yanıt vermeyi maalesef zorlaştırmaktadır. Yapılan düzenlemelere ve yönetmelik değişikliklerine karşın her oluşan depremden sonra ortaya çıkan tablo eskisinden farklı olmamaktadır. Hasar ve can kaybı beklenenin çok üstünde olmaktadır. İlginç olan, her depremde hasar nedenlerinin aynı olmasıdır. Yani, yapılan düzenlemelere ve değişikliklere karşın sonuç değişmemektedir. Bilindiği gibi ülkemizin deprem yönetmeliği son yıllarda yapılan değişikliklerle düzeyi oldukça yüksek bir yönetmelik durumuna gelmiştir. Bir yönetmelik ne denli iyi ve çağdaş olursa olsun o yönetmeliğin uygulanabilmesi için uygulayıcıların belirli bir bilgi ve deneyime sahip olmaları gerekir. Uygulayıcıların yönetmeliği anlayabilecek düzeyde olması kaçınılmaz bir önkoşuldur. Hem YETKİN MÜHENDİSLİK hem de BİR ŞANTİYE ŞEFİNİN BİR ŞANTİYEDEN SORUMLU olması ısrarımız bundandır… Basit gibi görünen birkaç dokunuş çok şeyi değiştirebilir.   Neler Yapılmalı… Bir doğa olayı olan depremin ülkemizde afete dönüştüğü yaşanarak görüldü ve öğrenildi. Artık ülkemiz de bilinmeyen bir fay hattı yoktur. Bu faylar biriktirdikleri enerjilerini bir gün mutlaka açığa çıkaracaklar. Çözüm, açığa çıkan enerjinin yaratacağı depreme karşı dayanıklı yapı üretilmesinin koşullarını yaratmaktır. Durmadan fayları ve depremi konuşmak insanları depremin yıkıcı etkisinden korumaz. Geniş bir seferberliğe, geniş bir iş birliğine ihtiyaç vardır. Bilimsel ölçekte kent planlarının yapılması, mesleki yetkinliğe dayalı yapı denetim sisteminin kurulması, nitelikli mühendislik eğitimi koşullarının sağlanması, mühendislik hizmetlerindeki kalitenin yükseltilmesi, İnşaat Mühendisliği Bölüm ve Programlarıyla ilgili kontenjanların azaltılması, 3458 Sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkındaki Yasanın değiştirilmesi ve meslek alanımızla ilgili olarak bir "MESLEK YASASININ" çıkarılması zorunludur. Yapı güvenliğinin sağlanması için yapılması gereken uygulamalar ve yeni bir "AFET BİLİNCİNİN” oluşturulması konusu ilgili kurum ve kuruluşların iş birliği ile geliştirilebilir. Afet anı ve sonrasına odaklanmaktan daha çok, afet öncesine, RİSK YÖNETİMİNE odaklanmak gerekiyor. Bir doğa olayı olan depremin doğal afete dönüşmesini önlemenin yolu, planlama-kentleşme, tasarım, uygulama ve yapı denetim sisteminin sağlıklı bir şekilde işlemesinden geçmektedir. Her Şantiyeye Bir Şantiye Şefi Zorunlu Olmalıdır… Ülkemizin yakın tarihinde yaşanan depremlerin ardından ortaya çıkan tablolar bize göstermektedir ki büyük oranda inşa sürecinde yaşanan olumsuzluklar ve hatalardan kaynaklı yapılar hasar görmektedir. Buna rağmen, yapı üretim sürecinde kilit rol oynayan şantiye şefliği en çok ihmal edilen, önemsizleştirilen ve yalnızca bir imzaya indirgenen görevlerin başında gelmektedir. Maalesef karar vericiler tarafından inşaat mühendisliğinin ara eleman statüsüne getirilmeye çalışılmasının somut ifadesi şantiye şefliği gibi önemli bir görevin konumlandırıldığı seviyede kendini göstermektedir. Yetkin Mühendislik Sistemi Hayata Geçirilmelidir… Bugün ne yazık ki, ülkemizde bir işi yapabilme yeterliliğine haiz olmanın ölçütü, diploma sahibi olmaktan geçmektedir. Diploma, mühendis ya da mimarin o konuda eğitim almış kişi olduğunu göstermenin yanı sıra, o alandaki işi yetkinlikle yapabilmenin de göstergesi sayılmaktadır.  Oysa diplomanın belgelediği eğitim her koşulda çok önemli ve gerekli ise de bir işi gerektiği gibi yapabilmenin ölçütü olarak alınamaz. Bunun, öğretici, geliştirici, olgunlaştırıcı ve nitelikli bir uygulama deneyimi ile tamamlanması, bir başka deyişle, mühendisin düzeyli bir uygulamanın içinde pişmesi, gerekmektedir. İnşaat Mühendisliği çok geniş bir mühendislik dalı olma niteliğinin yanı sıra, uygulaması ile de tecrübenin büyük öneme sahip olduğu bir meslek alanıdır. Dört yıllık bir mühendislik lisans eğitimini tamamlamak, mühendislik yetki ve sorumluluklarını kullanmak için yeterli değildir. Eylem Planı gereğince 2017 yılına kadar uygulamaya sokulmuş olması gereken bu konuda ÇŞB Yetkin Mühendisliğin hayata geçirilmesi için destekleyici olması gerekirken, İMO tarafından uygulamaya sokulan ve gönüllülük üzerinden yürütülmesi hedeflenen “Referans Belgesi” (Yetkin Mühendislik) yönetmeliğinin iptalini sağlamıştır. Kentsel Dönüşüm Rant Odaklı Politikalara Teslim Edilmemelidir… Kentsel yenileme ve kentsel dönüşüm konusu bugüne kadar daha çok gayrimenkul piyasasının talepleri doğrultusunda gündeme getirilmektedir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca 6 milyon 700 bin binanın riskli olduğu ifade edilmektedir. Kentsel yenileme ve kentsel dönüşüm konusu, çağdaş ve demokrasisi güçlü olan ülkelerde sadece mekân düzeyinde değil; sosyal, ekonomik ve mekânsal gelişmenin bir bütünü olarak ele alınmaktadır. Bir an önce bu anlayışla hareket edilmelidir. Bununla birlikte, binalarda yapılan kontrolsüz dekorasyon ve tadilatlar da maalesef en önemli müdahale türünü oluşturmaktadır. Zamanla kat ilavesi görmüş yapılar ve işlev değişikliği olan yapılar, tasarım aşamasında kabul edilen yapısal performansta düşüşe neden olurlar ve düşey yüklerdeki artışla beraber deprem yüklerini de arttırırlar. Bu da yapıların statik açıdan PERİYODİK KONTROLÜ nü gündeme getirir ki, yapıların periyodik kontrolleri kesinlikle yasal dayanağa bağlanmalıdır. BU VERİLER VE DEĞERLENDİRMELER IŞIĞINDA… Mevcut yapı stokumuzun deprem riskini ortaya çıkarabilmek adına Deprem Master Planının yapılması, Risk ve Afet Yönetimi ile ilgili çalışmalara öncelik verilmesi, Tüm vatandaşlarımızın bu çalışmalara dâhil edilmesi, Afet anında ve sonrasında vatandaşlarımızın nasıl hareket edeceklerine dair bilgilendirilmesi ve bu bilgilendirmeler çerçevesinde mutlaka ve mutlaka tatbikatlar yapılması gerekmektedir… İnsan hayatı değerlidir; siyasetçilerin oy kaygısına, sermayenin kar hırsına, niteliksiz mühendislik hizmetine ve denetimsizliğe terk edilemez. Sonuç Olarak… İnşaat Mühendisleri Odası olarak yıllardır benzer sorunlara dikkat çekiyoruz. Bu sorunların çözümü ise bilinmez değildir. Nitekim bu sorunlar ve çözümler kamu kurumlarının raporlarında ve eylem planlarında da yer bulmaktadır. Ancak gelinen noktada ne eylem planlarının ne de ilgili kuruluş ve meslek odalarınca dile getirilen önerilerin neredeyse hiçbiri hayata geçmemiştir. Ülkemizde depreme dair alınacak önlemler, yapı üretiminin nitelikli ve güvenli bir şekilde yürütülmesine dair eksik bilgi ve söylenmemiş söz kalmamıştır. Karar vericileri daha da geç olmadan ve zaman kaybetmeden, topluma olan sorumluluklarını yerine getirmeye, nitelikli mühendislik hizmetlerinin verilmesi amacıyla İnşaat Mühendisleri Odası tarafından hayata geçirilmeye çalışılan meslek alanlarımıza dair düzenlemelere ket vurmaya değil destek olmaya davet ettiğimizi kamuoyunun bilgisine sunarız.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Antalya Şubesin, Her 17 Ağustos’ta aynı şeyleri söylemekten bıkmadık, bıkmayacağız.

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Antalya Şubesin, Her 17 Ağustos’ta aynı şeyleri söylemekten bıkmadık, bıkmayacağız.

17 Ağustos Depreminin 22. Yılı: Alınmayan Önlemler Felaketin Habercisidir…

Her 17 Ağustos’ta aynı şeyleri söylemekten bıkmadık, bıkmayacağız. Çünkü biz 17 Ağustos’u unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız! Yetkilileri uyarmaya ve göreve davet etmeye ısrarla devam edeceğiz. 17 Ağustos, 20 bin insanımızı aramızdan alan, milletimizin milyarlarca lirasını 80 saniyede yok eden, derinlerden gelen darbenin yirmi ikinci yılı.  Bu 22 yılı boşa geçiren tüm sorumluları bugün de uyarmaya ve uyandırmaya çalışmaya devam edeceğiz…

Cumhuriyet tarihinin en büyük depremlerinden biri olarak kayıtlara geçen 1999 Gölcük depreminin üzerinden 22 yıl geçti. 7,4 büyüklüğündeki deprem tüm Marmara bölgesini etkilemekle birlikte can kayıpları ve ekonomik sonuçları itibariyle tüm Türkiye’yi sarstı. Bu nedenle de İnşaat Mühendisleri Odası 17 Ağustos 1999 Depreminin bir "MİLAT" olması gerektiğini ilan etmişti.

Ülkemizin yapı stokunun durumu maalesef belirsizliğini korumaktadır. Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planına (UDSEP) göre 2017 yılında tamamlanması öngörülen bina envanteri çalışması tamamlanamamış, dahası resmi kurumlar hariç başlanamamıştır. Bunun sonucu olarak mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi de mümkün olmamaktadır. Bu binaların tespiti ne yazık ki deprem tarafından son derece ağır bedeller karşılığı yapılmaktadır.

En son Deprem araştırma Komisyonu raporunda kamu bina stokunun 40’ının deprem dayanıklılığının yetersiz olduğu ve güçlendirilmesi gerektiği söylenmektedir. Okulların, yurtların, kreşlerin, hastanelerin sayısı, ne kadarının tarandığı, ne kadarı hakkında yıkım, güçlendirme veya kullanım kararı verildiği, ne kadarının yıkıldığı veya ne kadarının güçlendirildiği konusu tahminlerin ötesinde değildir.

17 Ağustos Marmara Depreminin ardından 22 yıl geçti. Hala deprem riskleri için kalıcı tedbirler alınmadı. Oysaki Ulusal Deprem Konseyi Raporu’nda ve Deprem Şurası’nda, meslek odalarınca düzenlenen bilimsel etkinliklerde, ulusal seferberlikle ülkenin yapı stokunun 15-20 yılda iyileştirilebileceği, yapıların güvenli hale getirilebileceği üzerinde önemle durulmuştu. Bu açıdan bakıldığında, geride bıraktığımız 22 yılı, kayıp olarak görmek mümkündür. Önemli mevzuat değişiklikleri yaptık. Yapı denetimi sistemini getirdik, geliştirdik. Deprem yönetmeliğimizi iki kez değiştirdik. En azından yeni yapılar için 18 yılda önemli çabalar gösterdik, ciddi mesafeler kat ettik.  Ancak son iki yılda yolun sonuna geldik. Kent suçunun diğer yüzü İmar Affı ile maalesef son 20 yılı da kaybettik… İmar affı toplumun sağlıklı ve güvenli konutlarda yaşamasını belirsizliğe sokmaktadır. Mühendislik hizmeti almayan yapıların yasallaştırılmasıyla, doğa olayları karşısında hasara uğramaları halinde sorumluluk, bu kararı alan siyasi iktidarın üzerindedir. Bir binaya iskân ruhsatı verilmesi, devletin vatandaşa “Bu binaya oturabilirsin” demesi anlamına gelmektedir.

Bununla birlikte herhangi bir sorunun sağlıklı bir biçimde çözümlenmesi için önkoşul, soruna doğru teşhis konulmasıdır. Acaba ülkemizde depremlerde oluşan hasarın nedenleri konusunda doğru bir teşhis oluşturulmuş mudur? Son kırk yılda oluşan depremlerden sonra yapılan gözlemler ve mevcut binalar üzerinde yapılan incelemeler bu soruya olumlu yanıt vermeyi maalesef zorlaştırmaktadır. Yapılan düzenlemelere ve yönetmelik değişikliklerine karşın her oluşan depremden sonra ortaya çıkan tablo eskisinden farklı olmamaktadır. Hasar ve can kaybı beklenenin çok üstünde olmaktadır. İlginç olan, her depremde hasar nedenlerinin aynı olmasıdır. Yani, yapılan düzenlemelere ve değişikliklere karşın sonuç değişmemektedir.

Bilindiği gibi ülkemizin deprem yönetmeliği son yıllarda yapılan değişikliklerle düzeyi oldukça yüksek bir yönetmelik durumuna gelmiştir.

Bir yönetmelik ne denli iyi ve çağdaş olursa olsun o yönetmeliğin uygulanabilmesi için uygulayıcıların belirli bir bilgi ve deneyime sahip olmaları gerekir. Uygulayıcıların yönetmeliği anlayabilecek düzeyde olması kaçınılmaz bir önkoşuldur. Hem YETKİN MÜHENDİSLİK hem de BİR ŞANTİYE ŞEFİNİN BİR ŞANTİYEDEN SORUMLU olması ısrarımız bundandır… Basit gibi görünen birkaç dokunuş çok şeyi değiştirebilir.  

Neler Yapılmalı…

Bir doğa olayı olan depremin ülkemizde afete dönüştüğü yaşanarak görüldü ve öğrenildi. Artık ülkemiz de bilinmeyen bir fay hattı yoktur. Bu faylar biriktirdikleri enerjilerini bir gün mutlaka açığa çıkaracaklar. Çözüm, açığa çıkan enerjinin yaratacağı depreme karşı dayanıklı yapı üretilmesinin koşullarını yaratmaktır. Durmadan fayları ve depremi konuşmak insanları depremin yıkıcı etkisinden korumaz. Geniş bir seferberliğe, geniş bir iş birliğine ihtiyaç vardır.

Bilimsel ölçekte kent planlarının yapılması, mesleki yetkinliğe dayalı yapı denetim sisteminin kurulması, nitelikli mühendislik eğitimi koşullarının sağlanması, mühendislik hizmetlerindeki kalitenin yükseltilmesi, İnşaat Mühendisliği Bölüm ve Programlarıyla ilgili kontenjanların azaltılması, 3458 Sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkındaki Yasanın değiştirilmesi ve meslek alanımızla ilgili olarak bir "MESLEK YASASININ" çıkarılması zorunludur. Yapı güvenliğinin sağlanması için yapılması gereken uygulamalar ve yeni bir "AFET BİLİNCİNİN” oluşturulması konusu ilgili kurum ve kuruluşların iş birliği ile geliştirilebilir.

Afet anı ve sonrasına odaklanmaktan daha çok, afet öncesine, RİSK YÖNETİMİNE odaklanmak gerekiyor. Bir doğa olayı olan depremin doğal afete dönüşmesini önlemenin yolu, planlama-kentleşme, tasarım, uygulama ve yapı denetim sisteminin sağlıklı bir şekilde işlemesinden geçmektedir.

Her Şantiyeye Bir Şantiye Şefi Zorunlu Olmalıdır…

Ülkemizin yakın tarihinde yaşanan depremlerin ardından ortaya çıkan tablolar bize göstermektedir ki büyük oranda inşa sürecinde yaşanan olumsuzluklar ve hatalardan kaynaklı yapılar hasar görmektedir. Buna rağmen, yapı üretim sürecinde kilit rol oynayan şantiye şefliği en çok ihmal edilen, önemsizleştirilen ve yalnızca bir imzaya indirgenen görevlerin başında gelmektedir. Maalesef karar vericiler tarafından inşaat mühendisliğinin ara eleman statüsüne getirilmeye çalışılmasının somut ifadesi şantiye şefliği gibi önemli bir görevin konumlandırıldığı seviyede kendini göstermektedir.

Yetkin Mühendislik Sistemi Hayata Geçirilmelidir…

Bugün ne yazık ki, ülkemizde bir işi yapabilme yeterliliğine haiz olmanın ölçütü, diploma sahibi olmaktan geçmektedir. Diploma, mühendis ya da mimarin o konuda eğitim almış kişi olduğunu göstermenin yanı sıra, o alandaki işi yetkinlikle yapabilmenin de göstergesi sayılmaktadır.  Oysa diplomanın belgelediği eğitim her koşulda çok önemli ve gerekli ise de bir işi gerektiği gibi yapabilmenin ölçütü olarak alınamaz. Bunun, öğretici, geliştirici, olgunlaştırıcı ve nitelikli bir uygulama deneyimi ile tamamlanması, bir başka deyişle, mühendisin düzeyli bir uygulamanın içinde pişmesi, gerekmektedir. İnşaat Mühendisliği çok geniş bir mühendislik dalı olma niteliğinin yanı sıra, uygulaması ile de tecrübenin büyük öneme sahip olduğu bir meslek alanıdır. Dört yıllık bir mühendislik lisans eğitimini tamamlamak, mühendislik yetki ve sorumluluklarını kullanmak için yeterli değildir.

Eylem Planı gereğince 2017 yılına kadar uygulamaya sokulmuş olması gereken bu konuda ÇŞB Yetkin Mühendisliğin hayata geçirilmesi için destekleyici olması gerekirken, İMO tarafından uygulamaya sokulan ve gönüllülük üzerinden yürütülmesi hedeflenen “Referans Belgesi” (Yetkin Mühendislik) yönetmeliğinin iptalini sağlamıştır.

Kentsel Dönüşüm Rant Odaklı Politikalara Teslim Edilmemelidir…

Kentsel yenileme ve kentsel dönüşüm konusu bugüne kadar daha çok gayrimenkul piyasasının talepleri doğrultusunda gündeme getirilmektedir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca 6 milyon 700 bin binanın riskli olduğu ifade edilmektedir. Kentsel yenileme ve kentsel dönüşüm konusu, çağdaş ve demokrasisi güçlü olan ülkelerde sadece mekân düzeyinde değil; sosyal, ekonomik ve mekânsal gelişmenin bir bütünü olarak ele alınmaktadır. Bir an önce bu anlayışla hareket edilmelidir.

Bununla birlikte, binalarda yapılan kontrolsüz dekorasyon ve tadilatlar da maalesef en önemli müdahale türünü oluşturmaktadır. Zamanla kat ilavesi görmüş yapılar ve işlev değişikliği olan yapılar, tasarım aşamasında kabul edilen yapısal performansta düşüşe neden olurlar ve düşey yüklerdeki artışla beraber deprem yüklerini de arttırırlar.

Bu da yapıların statik açıdan PERİYODİK KONTROLÜ nü gündeme getirir ki, yapıların periyodik kontrolleri kesinlikle yasal dayanağa bağlanmalıdır.

BU VERİLER VE DEĞERLENDİRMELER IŞIĞINDA…

Mevcut yapı stokumuzun deprem riskini ortaya çıkarabilmek adına Deprem Master Planının yapılması,

Risk ve Afet Yönetimi ile ilgili çalışmalara öncelik verilmesi,

Tüm vatandaşlarımızın bu çalışmalara dâhil edilmesi,

Afet anında ve sonrasında vatandaşlarımızın nasıl hareket edeceklerine dair bilgilendirilmesi ve bu bilgilendirmeler çerçevesinde mutlaka ve mutlaka tatbikatlar yapılması gerekmektedir…

İnsan hayatı değerlidir; siyasetçilerin oy kaygısına, sermayenin kar hırsına, niteliksiz mühendislik hizmetine ve denetimsizliğe terk edilemez.

Sonuç Olarak…

İnşaat Mühendisleri Odası olarak yıllardır benzer sorunlara dikkat çekiyoruz. Bu sorunların çözümü ise bilinmez değildir. Nitekim bu sorunlar ve çözümler kamu kurumlarının raporlarında ve eylem planlarında da yer bulmaktadır. Ancak gelinen noktada ne eylem planlarının ne de ilgili kuruluş ve meslek odalarınca dile getirilen önerilerin neredeyse hiçbiri hayata geçmemiştir.

Ülkemizde depreme dair alınacak önlemler, yapı üretiminin nitelikli ve güvenli bir şekilde yürütülmesine dair eksik bilgi ve söylenmemiş söz kalmamıştır. Karar vericileri daha da geç olmadan ve zaman kaybetmeden, topluma olan sorumluluklarını yerine getirmeye, nitelikli mühendislik hizmetlerinin verilmesi amacıyla İnşaat Mühendisleri Odası tarafından hayata geçirilmeye çalışılan meslek alanlarımıza dair düzenlemelere ket vurmaya değil destek olmaya davet ettiğimizi kamuoyunun bilgisine sunarız.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve antalyahabertakip.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.