Neşe Aytugan GÜL
Köşe Yazarı
Neşe Aytugan GÜL
 

Baltayla Nakış İşlenmez...

Baltayla Nakış İşlenmez...   Uzun zamandır bugün-yarın deyip ertelediğim kan tahlillerimin artık zamanı gelmişti. Tedbirleri elden bırakmamak gerek öyle değil mi? Günümüzde hepimizin bildiği gibi her an ne olacağı belli olmuyor. Bir bakıyorsunuz hiç beklenmedik bir şekilde bir hastalığa yakalanabiliyor ya da çok sağlıklı olarak gördüğümüz bir tanıdığımızı kaybedebiliyoruz.   Bir arkadaşımla bir sohbet esnasında konu sağlığa gelince "kan tahlillerimi çok erteledim,  yaptırmam gerekiyordu..." diye dile getirince, birlikte gidip yaptırmaya karar vererek hemen randevumuzu aldık ve sabahın köründe yollara düştük. Saat tam 09.00'da devlet hastanesindeydik. (Hangisi yazmayacağım...) Hastanede her yer hasta ve refakatçi kaynıyordu. Bu erken saatte hiç beklemediğim bir kalabalık vardı. Sıra fişimizi aldık. İçeride kanı alınan hasta 09, ben 10, arkadaşım 11. sıradaydı. Şansımız yaver gitmiş fazla beklememiştik. Hatta kaşla göz arasında daha sıra fişimizi yeni elimize alıp, acaba önümüzde kaç kişi var diye fikir yürütürken göstergede "Sıra 10, koltuk 2" ibaresi belirmiş ve ben içeriye girmiştim...   Odada 1 tane kan alan yetkili çalışan fakat 2 tanede kan alma koltuğu bulunuyordu. Boş olan koltuğu, göstergede yönlendirildiğim 2.koltuk farz ederek gidip oturdum. Diğer tarafta 70-75 yaşlarında bir erkek hastadan kan alınıyordu. Koltuğun hemen yakınındaki sandalyede de kilolu, elinde bastonu olan, yine erkek hastanın yaşlarında bir kadın, anladığım kadarıyla eşi oturuyordu. Erkek hastanın işlemi bitti. Kan alan arkadaş bakışlarını bir saniye bile kaldırmadan sert bir ifadeyle "bastır" dedi. Adamcağız anlayamayınca bu sefer daha sert bir ifade ile "pamuğa bastır" ve sonra da "kalk!" dedi. Sandalyede oturan eşinide azarlar gibi "al hastanı git!" diyerek yönlendirdi. Bunun üzerine iki yaşlı karı-koca bir kelime bile etmeden kilo ve rahatsızlıklarından dolayı sağa sola yalpalayarak oturdukları yerden kalktılar ve yine yalpalaya yalpalaya odadan çıkıp uzaklaştılar. Ben bir şey söylememek için kendimi zor tuttum. İçimden "Sen kendini ne zannediyorsun? Bu insanlara hangi hakla bu kadar kaba davranabiliyorsun? Her şeyi boş ver yaşlarınada mı saygın yok?" demek geldi mi? Hemde nasıl geldi... Hatta içimden söylemek değil, haykırmak geldi. Tutmamalımıydım kendimi? Hakkettiği gibi davranmalı mıydım? İnanın hala onun çelişkisi içindeyim. Akabinde bende sıra olmasaydı ve başkalarına da aynı şekilde davrandığına şahit olsaydım susamayabilirdim. Sonrasında bana dönerek kalkan beyden boşalan koltuğu kastederek kaba bir "buraya geçeceksin..." yönlendirmesiyle hemşirenin dizinin dibindeki koltuğa geçtim ve kan alma işlemi için kolumu uzattım. (Eminim beni tanıyanlar bu tavırlar karşısında sabrıma şaşırmışlardır fakat bu derece kabalık karşısında insanın şaşkınlığından nutku tutulup hazırlıksız yakalanabiliyormuş insan, bunu da öğrenmiş oldum...) Daha önce başka sağlık kuruluşlarında ne zaman kan aldırsam, hemşire elimi yumruk yaptırıp kan alma iğnesini takınca yumruğumu açtırırdı. Yani beni yönlendirirdi. Hiç bir iletişim, göz kontağı kurmadan ve tek kelime bile etmeden koluma turnike yaptı, iğneyi taktı, 5 tüp kanı aldı. Bu arada ben "yoğunsunuz herhalde..." deyip iletişim kurmaya çalışsamda karşılık alamadım. Karşımda bir duvar vardı sanki. Bu kadar kaba olamaz bir insan düşüncesiyle yinede "beni duymadı herhalde" diye olumlu düşünmeyi tercih ettim. Ruhsuz ve iletişime kapalı tavrı üzerine işlem bitinceye kadar konuşmayıp kendisini, yüzündeki mimiksizliği, mutsuz, gergin ifadeyi ve bütün vücut dilini gözlemledim. Bu arada oldukça dikkat çeken ve bütün önlüğünü sarmış olan hayvan tüylerini görmemek imkânsızdı. İşlemim sessizlik içinde bitti. Hiç bir şekilde iletişime geçemeden, göz kontağı bile kuramadan kalktım, sırası gelen arkadaşım kalktığım koltuğa oturdu ve o da kolunu uzattı. Hemşire onun da yüzüne hiç bakmadan, herhangi bir yönlendirme yapmadan işleme başladı. Arkadaşımda önlüğündeki tüyleri görmüştü ki spontane bir şekilde "kediniz mi var?" diye sordu. O anda sanki otomatiğe takılmış gibi sadece işini yapan hemşire aramıza dönmüştü. Bir anda irkilerek, "nereden biliyorsun?" diye sordu. "Önlüğünüzdeki tüylerden.." diye cevap alınca, ilk andan itibaren yüzü asık oturan kadın gitmiş ve yüzünü kocaman bir gülümseme kaplayan bir kadın gelmişti. Hemşire mutlu bir yüz ifadesi eşliğinde "evet var, o benim canım, her şeyim vs... " diyerek duygularını ifade ederken kan alma işlemine devam etmiş, bütün işlem boyunca da kedisine olan sevgi ve şefkat sözlerini sürdürmüştü. O anda odanın o kasvetli atmosferi gitmiş, herkesin yüzü gülmeye başlamış, ortam yumuşamış, negatif enerjisi pozitif enerjiye dönüşmüştü. Bir kişi nasıl da bütün ortamı gerip, herkesi etkileyebiliyordu. Sonuç olarak konunun özü kendi mutsuzluğumuzu kimseye aktarmaya hakkımız yok. Hele benim bu olaya şahit olduğum ortam bir hastane.. Zaten buraya gelenlerin ya da eşlik ettiklerinin mutlaka bir sağlık problemi var ki sabahın köründe hastanelere gelip, sıra bekleyip dertlerine çare arıyorlar. Şunu da söylemeliyim ki bize barkodlarımız için işlem yapıp, kan alım tüplerini teslim eden görevli de diğer kan alan hemşireden pek farklı değildi. Onunda suratı asıktı. Bıkkın, isteksiz, bir şey soracak olsan tersleyecek gibi ve asabi görünüyordu. Yani diğerinden hiç bir farkı yoktu.   Gülümsemekten kimseye zarar gelmez arkadaşlar. Ayrıca gülümsemek ve gülebilmek sadece başkasına bir nezaket gösterisi değil, kendine ve sağlığına yaptığı en faydalı eylemdir. Hiç bir kimsenin sürekli, iş yerinde olduğu saatler boyunca gülümsemesini bekleyen yok ve zaten bu insan tabiatına aykırıdır. Fakat bir kişi insanların baş vurmak zorunda kaldığı belli bir makam ya da konumdaysa ve insanlar onunla mecburen iletişime geçmek zorunda kalıyorsa, onları azarlama, kaba davranma, aşağılar gibi konuşma hakkına sahip değildir. Mesela hastanede çalışan birine medeni bir "günaydın", "hoş geldiniz", "geçmiş olsun" demek zor gelmemeli. İşimizi sevmiyor, yorulmuş, bıkmış, usanmış, tükenmiş, çok yüklenilmiş olabiliriz. Dertlerimiz, sıkıntılarımız, problemlerimiz olabilir. Bunların hepsi tamamen kişiye aittir. Profesyonellik işle özel hayatı karıştırmamayı gerektirir. Özel hayatımızdaki yaşadıklarımız ne olursa olsun toplumda birbirimize saygı kuralları doğrultusunda davranmak zorundayız. Kişinin konumu, yetkisi, itibarı, parası gücü olabilir. Fakat sonuçta insan olarak hepimiz eşitiz ve kim olursa olsun başka bir kimseyi maddi olarak daha zayıf, etiket olarak daha düşük, sizden daha çekimser bir yapıya sahip, daha sessiz, daha saygılı, hatta daha edepli diye ezme, azarlama, aşağılama, hor ve küçük görme hakkına sahip değildir...   Şunu unutmayalım ki "Tüm Dünya ortak dilde gülümser..."   Geçen haftalarda da paylaştığım bu atasözünü çok sevdim ve yine bu yazımın sonuna da çok güzel yakıştı...   "Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az!"   Hayırlı Cuma'lar diliyorum...   Sevgiyle kalın...
Ekleme Tarihi: 12 Kasım 2021 - Cuma

Baltayla Nakış İşlenmez...

Baltayla Nakış İşlenmez...

 

Uzun zamandır bugün-yarın deyip ertelediğim kan tahlillerimin artık zamanı gelmişti. Tedbirleri elden bırakmamak gerek öyle değil mi? Günümüzde hepimizin bildiği gibi her an ne olacağı belli olmuyor. Bir bakıyorsunuz hiç beklenmedik bir şekilde bir hastalığa yakalanabiliyor ya da çok sağlıklı olarak gördüğümüz bir tanıdığımızı kaybedebiliyoruz.

 

Bir arkadaşımla bir sohbet esnasında konu sağlığa gelince "kan tahlillerimi çok erteledim,  yaptırmam gerekiyordu..." diye dile getirince, birlikte gidip yaptırmaya karar vererek hemen randevumuzu aldık ve sabahın köründe yollara düştük. Saat tam 09.00'da devlet hastanesindeydik. (Hangisi yazmayacağım...) Hastanede her yer hasta ve refakatçi kaynıyordu. Bu erken saatte hiç beklemediğim bir kalabalık vardı. Sıra fişimizi aldık. İçeride kanı alınan hasta 09, ben 10, arkadaşım 11. sıradaydı. Şansımız yaver gitmiş fazla beklememiştik. Hatta kaşla göz arasında daha sıra fişimizi yeni elimize alıp, acaba önümüzde kaç kişi var diye fikir yürütürken göstergede "Sıra 10, koltuk 2" ibaresi belirmiş ve ben içeriye girmiştim...

 

Odada 1 tane kan alan yetkili çalışan fakat 2 tanede kan alma koltuğu bulunuyordu. Boş olan koltuğu, göstergede yönlendirildiğim 2.koltuk farz ederek gidip oturdum. Diğer tarafta 70-75 yaşlarında bir erkek hastadan kan alınıyordu. Koltuğun hemen yakınındaki sandalyede de kilolu, elinde bastonu olan, yine erkek hastanın yaşlarında bir kadın, anladığım kadarıyla eşi oturuyordu. Erkek hastanın işlemi bitti. Kan alan arkadaş bakışlarını bir saniye bile kaldırmadan sert bir ifadeyle "bastır" dedi. Adamcağız anlayamayınca bu sefer daha sert bir ifade ile "pamuğa bastır" ve sonra da "kalk!" dedi. Sandalyede oturan eşinide azarlar gibi "al hastanı git!" diyerek yönlendirdi.

Bunun üzerine iki yaşlı karı-koca bir kelime bile etmeden kilo ve rahatsızlıklarından dolayı sağa sola yalpalayarak oturdukları yerden kalktılar ve yine yalpalaya yalpalaya odadan çıkıp uzaklaştılar. Ben bir şey söylememek için kendimi zor tuttum. İçimden "Sen kendini ne zannediyorsun? Bu insanlara hangi hakla bu kadar kaba davranabiliyorsun? Her şeyi boş ver yaşlarınada mı saygın yok?" demek geldi mi? Hemde nasıl geldi... Hatta içimden söylemek değil, haykırmak geldi. Tutmamalımıydım kendimi? Hakkettiği gibi davranmalı mıydım? İnanın hala onun çelişkisi içindeyim. Akabinde bende sıra olmasaydı ve başkalarına da aynı şekilde davrandığına şahit olsaydım susamayabilirdim.

Sonrasında bana dönerek kalkan beyden boşalan koltuğu kastederek kaba bir "buraya geçeceksin..." yönlendirmesiyle hemşirenin dizinin dibindeki koltuğa geçtim ve kan alma işlemi için kolumu uzattım. (Eminim beni tanıyanlar bu tavırlar karşısında sabrıma şaşırmışlardır fakat bu derece kabalık karşısında insanın şaşkınlığından nutku tutulup hazırlıksız yakalanabiliyormuş insan, bunu da öğrenmiş oldum...) Daha önce başka sağlık kuruluşlarında ne zaman kan aldırsam, hemşire elimi yumruk yaptırıp kan alma iğnesini takınca yumruğumu açtırırdı. Yani beni yönlendirirdi. Hiç bir iletişim, göz kontağı kurmadan ve tek kelime bile etmeden koluma turnike yaptı, iğneyi taktı, 5 tüp kanı aldı. Bu arada ben "yoğunsunuz herhalde..." deyip iletişim kurmaya çalışsamda karşılık alamadım. Karşımda bir duvar vardı sanki. Bu kadar kaba olamaz bir insan düşüncesiyle yinede "beni duymadı herhalde" diye olumlu düşünmeyi tercih ettim. Ruhsuz ve iletişime kapalı tavrı üzerine işlem bitinceye kadar konuşmayıp kendisini, yüzündeki mimiksizliği, mutsuz, gergin ifadeyi ve bütün vücut dilini gözlemledim. Bu arada oldukça dikkat çeken ve bütün önlüğünü sarmış olan hayvan tüylerini görmemek imkânsızdı. İşlemim sessizlik içinde bitti. Hiç bir şekilde iletişime geçemeden, göz kontağı bile kuramadan kalktım, sırası gelen arkadaşım kalktığım koltuğa oturdu ve o da kolunu uzattı. Hemşire onun da yüzüne hiç bakmadan, herhangi bir yönlendirme yapmadan işleme başladı. Arkadaşımda önlüğündeki tüyleri görmüştü ki spontane bir şekilde "kediniz mi var?" diye sordu. O anda sanki otomatiğe takılmış gibi sadece işini yapan hemşire aramıza dönmüştü. Bir anda irkilerek, "nereden biliyorsun?" diye sordu. "Önlüğünüzdeki tüylerden.." diye cevap alınca, ilk andan itibaren yüzü asık oturan kadın gitmiş ve yüzünü kocaman bir gülümseme kaplayan bir kadın gelmişti.

Hemşire mutlu bir yüz ifadesi eşliğinde "evet var, o benim canım, her şeyim vs... " diyerek duygularını ifade ederken kan alma işlemine devam etmiş, bütün işlem boyunca da kedisine olan sevgi ve şefkat sözlerini sürdürmüştü. O anda odanın o kasvetli atmosferi gitmiş, herkesin yüzü gülmeye başlamış, ortam yumuşamış, negatif enerjisi pozitif enerjiye dönüşmüştü.

Bir kişi nasıl da bütün ortamı gerip, herkesi etkileyebiliyordu.

Sonuç olarak konunun özü kendi mutsuzluğumuzu kimseye aktarmaya hakkımız yok. Hele benim bu olaya şahit olduğum ortam bir hastane.. Zaten buraya gelenlerin ya da eşlik ettiklerinin mutlaka bir sağlık problemi var ki sabahın köründe hastanelere gelip, sıra bekleyip dertlerine çare arıyorlar. Şunu da söylemeliyim ki bize barkodlarımız için işlem yapıp, kan alım tüplerini teslim eden görevli de diğer kan alan hemşireden pek farklı değildi. Onunda suratı asıktı. Bıkkın, isteksiz, bir şey soracak olsan tersleyecek gibi ve asabi görünüyordu. Yani diğerinden hiç bir farkı yoktu.

 

Gülümsemekten kimseye zarar gelmez arkadaşlar. Ayrıca gülümsemek ve gülebilmek sadece başkasına bir nezaket gösterisi değil, kendine ve sağlığına yaptığı en faydalı eylemdir. Hiç bir kimsenin sürekli, iş yerinde olduğu saatler boyunca gülümsemesini bekleyen yok ve zaten bu insan tabiatına aykırıdır. Fakat bir kişi insanların baş vurmak zorunda kaldığı belli bir makam ya da konumdaysa ve insanlar onunla mecburen iletişime geçmek zorunda kalıyorsa, onları azarlama, kaba davranma, aşağılar gibi konuşma hakkına sahip değildir. Mesela hastanede çalışan birine medeni bir "günaydın", "hoş geldiniz", "geçmiş olsun" demek zor gelmemeli.

İşimizi sevmiyor, yorulmuş, bıkmış, usanmış, tükenmiş, çok yüklenilmiş olabiliriz. Dertlerimiz, sıkıntılarımız, problemlerimiz olabilir. Bunların hepsi tamamen kişiye aittir. Profesyonellik işle özel hayatı karıştırmamayı gerektirir. Özel hayatımızdaki yaşadıklarımız ne olursa olsun toplumda birbirimize saygı kuralları doğrultusunda davranmak zorundayız.

Kişinin konumu, yetkisi, itibarı, parası gücü olabilir. Fakat sonuçta insan olarak hepimiz eşitiz ve kim olursa olsun başka bir kimseyi maddi olarak daha zayıf, etiket olarak daha düşük, sizden daha çekimser bir yapıya sahip, daha sessiz, daha saygılı, hatta daha edepli diye ezme, azarlama, aşağılama, hor ve küçük görme hakkına sahip değildir...

 

Şunu unutmayalım ki "Tüm Dünya ortak dilde gülümser..."

 

Geçen haftalarda da paylaştığım bu atasözünü çok sevdim ve yine bu yazımın sonuna da çok güzel yakıştı...

 

"Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az!"

 

Hayırlı Cuma'lar diliyorum...

 

Sevgiyle kalın...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve antalyahabertakip.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.