Neşe Aytugan GÜL
Köşe Yazarı
Neşe Aytugan GÜL
 

Havanız Kime?

Çarşamba akşamına kadar ne yazsam acaba diye düşündüm durdum. "Öğretmenler Günü" ile ilgili mi yazsam? "Çocuk psikolojisi" ile ilgili mi yazsam? Kıymet bilmeyen insanlar o kadar çok ki etrafımızda, "Kaybettikten sonra kıymet bilmek" ile ilgili mi yazsam? vs vs... Beynimde onlarca konu fırtına estire dursun sosyal medyada arka arkaya karşıma çıkan 2 paylaşım bu kaosu kökten çözdü... Paylaşımlardan birinin sahibi oldukça ünlü, zengin ve havaya, cıvaya hiç ihtiyacı olmayan tanınan bir güzel... Aslında paylaşım, karı-kocanın şefkat dolu bir resmiydi ve altında da "50.yaşımızı 50 gün 50 gece kutlamayı düşünürken, covid-19 nedeniyle başbaşa geçirmek zorunda kaldık. Aslında başbaşa değiliz, fotoğraf çeken hemşireLERİMİZ var..." cümlesi yazılıydı... Yani evlerinde istirahat halindeyken 1 hemşire değil, bir kaç hemşire ilgileniyordu bu ünlü çiftimizle. Bunda ne var diyebilirsiniz belki de. İnanın "yardımcımız" demiş olsaydı bu şekilde algılamazdım fakat birde üstüne "hemşiremiz" değil de "hemşirelerimiz" olunca bana bir tuhaf ve açıkcası gösteriş gibi geldi. Hele birde buna hiç ihtiyacı olmayan, kendini ispatlamış birinden bunun gelmesi açıkcası şaşırtıcı...  Neyse bunu "yakalandıkları hastalıklarına verelim.." diyerek sosyal medyada gezinmeye devam ettim. Hoooop bir arkadaşımız daha sanki gözüme sokmak ister gibi "sende yapma...", "bu herkes için zor dönemde olmaz..", "seni tanımasam inan sosyeteden zannederdim...", "geçmişini, seni ve hatta eşinin çalışma şartlarını çok iyi biliyorum..." dedirten bir paylaşımla karşıma çıktı... Böylece de yazının konusu kendi kendine belirlenmiş oldu. Şükür hayatımda görmediğim iyi-kötü, bolluk-yokluk kalmadı... Hiç görülen kötülüğe, yokluğa şükür edilir mi? diyeceksiniz. Edilir arkadaşlar. Niye edilir biliyor musunuz? Sen iyiyken ya da bolluktayken, kötü durumda olanın, yokluk çekenin halini anlamanızı sağladığı için şükredersiniz... Haaaaa bu arada "geldiği yeri unutup, akrabalarını beğenmeyen, kendini onlardan ve herkesten üstün gören" sonradan görmeler de azımsanmayacak kadar çok tabiki. Hatta fakirlik içinde geçen bir geçmiş sonrası eşi sayesinde refaha ulaşan kadınlarımızın çoğunluğunda içlerindeki aşağılık kompleksini yenebilmek, kendilerini yüceltmek için anlattıkları "çocukluklarında çok zengin, tanınmış ailedendirler, nedimelerle büyümüşlerdir ve sonradan aileleri iflas etmiştir.." tarzında ortak bir hikayeleri vardır. (Gerçekten böyle bir geçmişi olup bizzat bunun gerçekliğini bildiğim, çok sevdiğim arkadaşlarım var ve bu arkadaşlarımı tenzih ediyorum.) Bazıları yine mütevaziliklerini kaybetmedikleri için rahatsızlık vermeseler de, bazıları hiç burnundan kıl aldırmaz. Seni-beni beğenmez, hatta kendinden başka kimseyi beğenmez. Görüşeceği insanları seçer. İsim ve makam sahibi olmalıdır onun selam verecekleri. Dersin ki İngiltere kraliyet ailesinden haşmetmahap... Dünyaları ben yarattım edasında, herkesten akıllıdır, herkesten güzel giyinir, bir şeyi uzmanından bile daha iyi bilir ve tabi her ortamın gözdesidir. Kendince o öyle zannedip, herkese arsızca tüm havasını atar atmasınada şunu atlar, "bizler Türk toplumu olarak arlı insanlarız ve çoğunlukla" ne yazık ki" kırmak yerine kırılmayı tercih edip, bu arsızlara haddini bildiremeyiz. "Yeter artık bilmişliğinden gına geldi, birazda az bil, bırak fırsat ver başkalarıda konuşabilsin..." diye düşünüp, aklımızdan geçirsekte, bunu sesli olarak dile getiremeyiz.  Bu tarz kişilerin varlığı sebebiyle şükür cümlemi "Şükür ki varıda gördüm, yokuda gördüm. Şükür ki iyiyide gördüm, kötüyüde gördüm. Şükür en özenilebilecek konumlarda bulundum fakat asla mütevaziliğimi kaybetmedim. Ve şükür ki ne ailemi inkar ettim, ne geldiğim yeri unuttum. Hatalarıma da şükür.. Şu andaki beni ben yaptılar.." olarak revize ediyorum. Yaşantılarımız, maddi durumumuz, lüks arabalarımız, hastayken tutulan hemşirelerimiz, lüks markalı kıyafetlerimiz, malzemelerimiz kendimizindir. Onlarla amaç hava atmak, gösteriş için kullanmak olmamalıdır. Zaten bunlarla yoğrulup, hazmedip sindirebilen bir insan kimsenin gözüne sokacak gibi sergilemeye ihtiyaç duymaz. Bu tarz paylaşımları ancak sonradan görüp, sindiremeyenler yapar... Varlık içinde de yüzseler, bulundukları yeri hazımsıyamamış olanların, sonradan görmüşlükleri bir noktada açığa çıkar. Diğer bir deyimle kusar. Özellikle göze sokmak isterler Prada çantaları, Balenciaga sneakers'leri vs. Bunlar fotoğraflarda görülecek şekilde boy boy pozlar verilir...  Zaten o markalarla yoğrulmuş, yaşam tarzı olarak benimsemiş biri için giydiği ya da taşıdığı, taktığı ve bir çoğumuz için ulaşılmaz kabul edilen marka dediğimiz ürünler aleladedir. Belkide doğuştan bu markalarla büyümüştür ve onun için herhangi bir diğer daha uygun bir markadan farksızdır.  Bu görgüsüzce çaba ancak sonradan bu markaları tanıyıp, almaya başlayıp, o yaşam standartına ulaşan ve bunu "hazmedememiş" olan kişilerde görülmektedir.  Bu tarz yapılan paylaşımlardaki lüks yaşam tarzına özenen arkadaşlarımızı ve özellikle gençlerimizi bir konuda aydınlatmak istiyorum. Kendimizden paha biçelim ve gözümüzde canlandıralım... Sosyal medyada tek bir resim paylaşmak istesek, o tek bir resim için bile en az 10 resim çekip, nereden baksak yarım saatimizi, hatta 1 saatimizi heba ederiz. Resim faslı yeri geliyor sohbetimizi ve ortamımızı bile sabote edebiliyor. Düşünsenize takip ettiğimiz, lüks yaşantısına özendiğimiz kişiler her gün o lüks yaşamı ve sahip olduklarını gösterebilmek adına 10'larca paylaşım yapma çabasıyla kaç saatlerini bu iş için heba ediyorlar sizce? Birde üstelik bu arkadaşlarımız hep bakımlıdır. Saç, makyaj, giyim... Normal günlük yaşantılarına devam edebiliyorlar mi bu şartlarda acaba? Bence gerçek bir yaşantıları yok... Yok ışık, yok bu güzel çıkmadı tekrar vs... İnanın o varlığın içinde aslında pek de cazip gelmecek bir yaşam gizli... Bir örnekte kendimden vermek istiyorum. Eşimle çocuklarımızın gösterilerine gittiğimizde resimleyen, kameraya çeken genellikle hep ben olurdum. Bir kaç gösterinin sonunda anladım ki "hiç bir şeyi hatırlamıyor ve düzgün çekeyim düşüncesiyle ne çocuklarımı seyredebilmiş ne de gösteriye odaklanabilmiş" oluyordum. Bunu fark edince hemen bıraktım bu görevi ve organizasyonu seyretmenin keyfini  çıkardım. Hatıra olarak tabiki bir kaç kare çekmiyor değilim fakat anı yaşamamı engelleyecek, programı kaçıracak kadar değil.  O yüzden enerjinizi hayatınızı gerçekten güzel geçirerek, realist ve sağlam temelleri olan bir gelecek oluşturmak için harcayın. Kendinizi geliştirip, ileriye götürecek hobilerle ve aktivitelerle zamanınızı öldürün. Hiç bir şey yapmak istemiyorsanız da ve hayatınızın size sunduğuyla yetiniyorsanız anınızın keyfini çıkarın...   Dünya sosyetesinde yeni bir trend var "basit ve sade yaşam, minimum mobilya ve rahat evler, gösterişsiz ve salaş giyim tarzı vs... " Bunların sebeplerini de şöyle sıralayabiliriz: 1. Özgün, gerçek ve samimi görünme isteği.  2. Zengin olmayanların kafalarındaki zenginlik algısının zenginleri rahatsız etmesi.   3. Bir yandan halka karışırken, bir yandan da soyutlamayı başarma isteği.  Fakir görünmenin bir trend olması kulağa çok tuhaf gelsede paraya ve imkanlara doğmuş zenginler her şeyi deneyimlemek istiyor. Fakir insanlar zenginlerden ilham alırken, zenginlerde fakirlerden ilham alıyor. İki taraf da böyle yaparak kendilerini daha farklı ve özel hissediyor. Umarım bu diğer ülkelerde yaygın olan trend bizim sosyal medyada aktif olan sosyetik ya da kendini sosyetik gibi göstermek isteyenlerde bu yeni akıma ayak uydururlar da, gençlerimize kısa yoldan zengin olma konusunda özendirici olacak şekilde örnek olmayı bırakırlar...  Küçük bir hatırlatma yapalım... Asgari maaş: 2825.90 TL Dolar              :      12.01 TL Euro               :      13.45 TL              Ekmek           :          2.5 TL Etin kilosu    :     105 TL   Ülkemizin 57'si asgari ücretle çalışmaktadır. 12'si de işsizdir.  Şu güzel vatanımızın bu şartlarda hayatını idame ettirmeye çalışan, hatta bu başarı nedeniyle madalyayı hakeden halkımıza sosyal medyayı kullanırken biraz empati gösterelim diyerek yazımı Hatice Kaçmaz'ın bir sözüyle bitiriyorum.  "Bir adamın gerçekten büyük olup olmadığını, onun alçak gönüllülüğünden anlayabilirsin..."  Dipnot: Sosyal medya üzerinden ticaret, gerçekten faydalı, kültürel, öğretici, geliştirici kurslar vs. tarzında paylaşımlar yapanlar lütfen üzerlerine alınmasınlar.  Sevgiyle kalın...
Ekleme Tarihi: 26 Kasım 2021 - Cuma

Havanız Kime?

Çarşamba akşamına kadar ne yazsam acaba diye düşündüm durdum. "Öğretmenler Günü" ile ilgili mi yazsam? "Çocuk psikolojisi" ile ilgili mi yazsam? Kıymet bilmeyen insanlar o kadar çok ki etrafımızda, "Kaybettikten sonra kıymet bilmek" ile ilgili mi yazsam? vs vs... Beynimde onlarca konu fırtına estire dursun sosyal medyada arka arkaya karşıma çıkan 2 paylaşım bu kaosu kökten çözdü...
Paylaşımlardan birinin sahibi oldukça ünlü, zengin ve havaya, cıvaya hiç ihtiyacı olmayan tanınan bir güzel... Aslında paylaşım, karı-kocanın şefkat dolu bir resmiydi ve altında da "50.yaşımızı 50 gün 50 gece kutlamayı düşünürken, covid-19 nedeniyle başbaşa geçirmek zorunda kaldık. Aslında başbaşa değiliz, fotoğraf çeken hemşireLERİMİZ var..." cümlesi yazılıydı... Yani evlerinde istirahat halindeyken 1 hemşire değil, bir kaç hemşire ilgileniyordu bu ünlü çiftimizle. Bunda ne var diyebilirsiniz belki de. İnanın "yardımcımız" demiş olsaydı bu şekilde algılamazdım fakat birde üstüne "hemşiremiz" değil de "hemşirelerimiz" olunca bana bir tuhaf ve açıkcası gösteriş gibi geldi. Hele birde buna hiç ihtiyacı olmayan, kendini ispatlamış birinden bunun gelmesi açıkcası şaşırtıcı... 
Neyse bunu "yakalandıkları hastalıklarına verelim.." diyerek sosyal medyada gezinmeye devam ettim.
Hoooop bir arkadaşımız daha sanki gözüme sokmak ister gibi "sende yapma...", "bu herkes için zor dönemde olmaz..", "seni tanımasam inan sosyeteden zannederdim...", "geçmişini, seni ve hatta eşinin çalışma şartlarını çok iyi biliyorum..." dedirten bir paylaşımla karşıma çıktı...
Böylece de yazının konusu kendi kendine belirlenmiş oldu.
Şükür hayatımda görmediğim iyi-kötü, bolluk-yokluk kalmadı... Hiç görülen kötülüğe, yokluğa şükür edilir mi? diyeceksiniz. Edilir arkadaşlar. Niye edilir biliyor musunuz? Sen iyiyken ya da bolluktayken, kötü durumda olanın, yokluk çekenin halini anlamanızı sağladığı için şükredersiniz... Haaaaa bu arada "geldiği yeri unutup, akrabalarını beğenmeyen, kendini onlardan ve herkesten üstün gören" sonradan görmeler de azımsanmayacak kadar çok tabiki. Hatta fakirlik içinde geçen bir geçmiş sonrası eşi sayesinde refaha ulaşan kadınlarımızın çoğunluğunda içlerindeki aşağılık kompleksini yenebilmek, kendilerini yüceltmek için anlattıkları "çocukluklarında çok zengin, tanınmış ailedendirler, nedimelerle büyümüşlerdir ve sonradan aileleri iflas etmiştir.." tarzında ortak bir hikayeleri vardır. (Gerçekten böyle bir geçmişi olup bizzat bunun gerçekliğini bildiğim, çok sevdiğim arkadaşlarım var ve bu arkadaşlarımı tenzih ediyorum.) Bazıları yine mütevaziliklerini kaybetmedikleri için rahatsızlık vermeseler de, bazıları hiç burnundan kıl aldırmaz. Seni-beni beğenmez, hatta kendinden başka kimseyi beğenmez. Görüşeceği insanları seçer. İsim ve makam sahibi olmalıdır onun selam verecekleri. Dersin ki İngiltere kraliyet ailesinden haşmetmahap... Dünyaları ben yarattım edasında, herkesten akıllıdır, herkesten güzel giyinir, bir şeyi uzmanından bile daha iyi bilir ve tabi her ortamın gözdesidir. Kendince o öyle zannedip, herkese arsızca tüm havasını atar atmasınada şunu atlar, "bizler Türk toplumu olarak arlı insanlarız ve çoğunlukla" ne yazık ki" kırmak yerine kırılmayı tercih edip, bu arsızlara haddini bildiremeyiz. "Yeter artık bilmişliğinden gına geldi, birazda az bil, bırak fırsat ver başkalarıda konuşabilsin..." diye düşünüp, aklımızdan geçirsekte, bunu sesli olarak dile getiremeyiz. 
Bu tarz kişilerin varlığı sebebiyle şükür cümlemi "Şükür ki varıda gördüm, yokuda gördüm. Şükür ki iyiyide gördüm, kötüyüde gördüm. Şükür en özenilebilecek konumlarda bulundum fakat asla mütevaziliğimi kaybetmedim. Ve şükür ki ne ailemi inkar ettim, ne geldiğim yeri unuttum. Hatalarıma da şükür.. Şu andaki beni ben yaptılar.." olarak revize ediyorum. Yaşantılarımız, maddi durumumuz, lüks arabalarımız, hastayken tutulan hemşirelerimiz, lüks markalı kıyafetlerimiz, malzemelerimiz kendimizindir. Onlarla amaç hava atmak, gösteriş için kullanmak olmamalıdır. Zaten bunlarla yoğrulup, hazmedip sindirebilen bir insan kimsenin gözüne sokacak gibi sergilemeye ihtiyaç duymaz. Bu tarz paylaşımları ancak sonradan görüp, sindiremeyenler yapar...
Varlık içinde de yüzseler, bulundukları yeri hazımsıyamamış olanların, sonradan görmüşlükleri bir noktada açığa çıkar. Diğer bir deyimle kusar. Özellikle göze sokmak isterler Prada çantaları, Balenciaga sneakers'leri vs. Bunlar fotoğraflarda görülecek şekilde boy boy pozlar verilir... 
Zaten o markalarla yoğrulmuş, yaşam tarzı olarak benimsemiş biri için giydiği ya da taşıdığı, taktığı ve bir çoğumuz için ulaşılmaz kabul edilen marka dediğimiz ürünler aleladedir. Belkide doğuştan bu markalarla büyümüştür ve onun için herhangi bir diğer daha uygun bir markadan farksızdır. 
Bu görgüsüzce çaba ancak sonradan bu markaları tanıyıp, almaya başlayıp, o yaşam standartına ulaşan ve bunu "hazmedememiş" olan kişilerde görülmektedir. 
Bu tarz yapılan paylaşımlardaki lüks yaşam tarzına özenen arkadaşlarımızı ve özellikle gençlerimizi bir konuda aydınlatmak istiyorum. Kendimizden paha biçelim ve gözümüzde canlandıralım... Sosyal medyada tek bir resim paylaşmak istesek, o tek bir resim için bile en az 10 resim çekip, nereden baksak yarım saatimizi, hatta 1 saatimizi heba ederiz. Resim faslı yeri geliyor sohbetimizi ve ortamımızı bile sabote edebiliyor. Düşünsenize takip ettiğimiz, lüks yaşantısına özendiğimiz kişiler her gün o lüks yaşamı ve sahip olduklarını gösterebilmek adına 10'larca paylaşım yapma çabasıyla kaç saatlerini bu iş için heba ediyorlar sizce? Birde üstelik bu arkadaşlarımız hep bakımlıdır. Saç, makyaj, giyim... Normal günlük yaşantılarına devam edebiliyorlar mi bu şartlarda acaba? Bence gerçek bir yaşantıları yok... Yok ışık, yok bu güzel çıkmadı tekrar vs... İnanın o varlığın içinde aslında pek de cazip gelmecek bir yaşam gizli... Bir örnekte kendimden vermek istiyorum. Eşimle çocuklarımızın gösterilerine gittiğimizde resimleyen, kameraya çeken genellikle hep ben olurdum. Bir kaç gösterinin sonunda anladım ki "hiç bir şeyi hatırlamıyor ve düzgün çekeyim düşüncesiyle ne çocuklarımı seyredebilmiş ne de gösteriye odaklanabilmiş" oluyordum. Bunu fark edince hemen bıraktım bu görevi ve organizasyonu seyretmenin keyfini  çıkardım. Hatıra olarak tabiki bir kaç kare çekmiyor değilim fakat anı yaşamamı engelleyecek, programı kaçıracak kadar değil. 
O yüzden enerjinizi hayatınızı gerçekten güzel geçirerek, realist ve sağlam temelleri olan bir gelecek oluşturmak için harcayın. Kendinizi geliştirip, ileriye götürecek hobilerle ve aktivitelerle zamanınızı öldürün. Hiç bir şey yapmak istemiyorsanız da ve hayatınızın size sunduğuyla yetiniyorsanız anınızın keyfini çıkarın...
 
Dünya sosyetesinde yeni bir trend var "basit ve sade yaşam, minimum mobilya ve rahat evler, gösterişsiz ve salaş giyim tarzı vs... "

Bunların sebeplerini de şöyle sıralayabiliriz:

1. Özgün, gerçek ve samimi görünme isteği. 

2. Zengin olmayanların kafalarındaki zenginlik algısının zenginleri rahatsız etmesi.
 
3. Bir yandan halka karışırken, bir yandan da soyutlamayı başarma isteği. 

Fakir görünmenin bir trend olması kulağa çok tuhaf gelsede paraya ve imkanlara doğmuş zenginler her şeyi deneyimlemek istiyor. Fakir insanlar zenginlerden ilham alırken, zenginlerde fakirlerden ilham alıyor. İki taraf da böyle yaparak kendilerini daha farklı ve özel hissediyor.
Umarım bu diğer ülkelerde yaygın olan trend bizim sosyal medyada aktif olan sosyetik ya da kendini sosyetik gibi göstermek isteyenlerde bu yeni akıma ayak uydururlar da, gençlerimize kısa yoldan zengin olma konusunda özendirici olacak şekilde örnek olmayı bırakırlar... 

Küçük bir hatırlatma yapalım...

Asgari maaş: 2825.90 TL
Dolar              :      12.01 TL
Euro               :      13.45 TL             
Ekmek           :          2.5 TL
Etin kilosu    :     105 TL
 
Ülkemizin 57'si asgari ücretle çalışmaktadır. 12'si de işsizdir. 

Şu güzel vatanımızın bu şartlarda hayatını idame ettirmeye çalışan, hatta bu başarı nedeniyle madalyayı hakeden halkımıza sosyal medyayı kullanırken biraz empati gösterelim diyerek yazımı Hatice Kaçmaz'ın bir sözüyle bitiriyorum. 
"Bir adamın gerçekten büyük olup olmadığını, onun alçak gönüllülüğünden anlayabilirsin..." 

Dipnot: Sosyal medya üzerinden ticaret, gerçekten faydalı, kültürel, öğretici, geliştirici kurslar vs. tarzında paylaşımlar yapanlar lütfen üzerlerine alınmasınlar. 

Sevgiyle kalın...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve antalyahabertakip.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.