Neşe Aytugan GÜL
Köşe Yazarı
Neşe Aytugan GÜL
 

Unutmak Ne Mümkün?..

Aslında okulların ara tatilinde bir yere gitmeyi pek düşünmemiş olsakta kızımız Lavin ısrarla "Ankara'ya Anıtkabir'e gitmek istiyorum.." diye diretti. Babasının deyimiyle "tutamadık Lavin'i.." ve bizde kızımızı kırmayıp, hem oğlumuzu görelim hemde Ata'mızı ziyaret edelim diye düştük Ankara yollarına... Keyifli bir yolculuk sonrası canımıza kavuştuk. Oğlumda farklı bir heyecan vardı. Bu sefer daha önce olduğu gibi sadece babası değil, annesi de geliyordu. Benim ev düzeni, temizlik konusundaki hassasiyetimi bildiğinden tedirgindi ve öncesinde beni "anne bak burası öğrenci evi, tamam mı?" diye tekrar tekrar sürekli tembihlemişti. Bende "tamam oğlum, rahat ol, önemli değil.." diyerek onu rahatlatmaya çalışsam da pek başarılı oldum mu bilemiyorum. Fakat "dışarıdan nasıl görünüyorum acaba ki oğlumu bu kadar tedirgin etmişim?" diye düşünmeden edemedim. Aslında eski titizliğim kadar olmasam da toplu, düzenli, ferah ve temiz ortamı seviyorum. Bu arada oğlumun evi bir kaç teknik arızalar dışında mis gibi tertemiz ve düzenliydi. Ben geliyorum diye mi, yoksa hep mi öyle onu kendi biliyor artık... Ankara'daki ikinci günümüzde kahvaltı sonrası İsmail'imizin dersi olduğu için anne, baba ve kız olarak Ata'mıza yola koyulduk. Çankaya'ya geldik. Arabamızı park edecek yer bulamadığımızdan yıkamaya bıraktık. Bir çok kişi bizim gibi düşünmüş olmalı ki yan yana bir çok oto kuaförü olmasına rağmen hepsi doluydu ve "arabanızı en erken 17.00'de verebiliriz.." cevabını aldık. Acelemiz olmadığından aracımızı bırakıp, üçümüz el ele yürüyerek Anıtkabir girişine yöneldik. Farklı şehir plakalı araçlarla doluydu her yer ve beklemediğimiz bir insan seli dikkatimizi çekti. Ama kalabalığı asıl özel ve güzel yapan çocukların çoğunlukta olmasıydı. Çocuğunu, ailesini kapan koştura koştura Ata'sına gelmişti. İlk girişteki sırada beklerken hemen önümüzdeki bir kadın 4-5 yaşlarında oğluyla gelmiş ve bende anne-oğulun diyaloğuna istemeden de olsa kulak misafiri olmuştum. "Nereye geldik Rıza? Söylesene annem biraz önce söylemiştin ya hani? Biz Atatürk'ü çok seviyoruz. O yüzden ziyarete geldik değil mi Rıza?" Anne küçücük oğluna tekrar tekrar Atatürk'ü anlatıyor ve onun sevgisini aşılıyordu. Aslında hiç birimiz uzun olsun, kısa olsun sırada beklemeyi pek sevmeyiz. Hatta beklerken sinirlenir, üfler, püfler ve şikâyet ederiz. İlk defa bir sırada beklerken nasıl huzurlu ve mutluydum anlatamam. Girişte keyifle bekledim. Hele o anne-oğul diyaloğundan sonra keyfime hiç diyecek yoktu. Uzun ama huzur dolu bekleyiş sonrası içeriye girdik, Ata'mızın kabrini ziyaret ettik ve müzeye yöneldik. O esnada bir kadın topluluğu çelenk koymak için hazırlanıyordu. Kanımca bir kadın derneğiydi. Bir subay eşliğinde çelenklerini Ata'mıza sundular ve sonrasında Anıtkabir’deki herkes 1 dakikalık saygı duruşunda bulundu. Bu 1 dakikalık saygı duruşunda gözümün önüne 2016 ve 2017 yıllarındaki en ihtişamlı, en gururlu Anıtkabir ziyaretlerimiz geldi ve duygu dolu bir 1 dakika yaşadım. Şöyle kısaca anlatayım. Eşim Mustafa Gül Kemer Belediye Başkanıyken önce 2016 yılında Dünya Kadınlar gününde 21 otobüs, 1200 kadınla, sonrada 10 Kasım 2017 yılında 55 otobüs ve özel aracıyla gelenlerle birlikte 2500 kişiyle Anıtkabir ziyaretinde bulunup askeri tören eşliğinde Ata'mızın huzuruna çıkmıştık. Şimdi bakıyorum da koskoca iller bu çapta geziler düzenleyemezken Anadolu'nun 43 bin nüfuslu bir ilçesi olarak tarifsiz bir gurur ve şanstı bu ziyaretler. Hani derler ya anlatılmaz yaşanır diye, eminim o esnada bizimle olup bu gururu yaşamış olanlar hatırlıyorlardır. Özellikle de Dünya Kadınlar Günü'nde Kemerli kadınlar olarak çelenk koyma töremiz ve eşimin Anıtkabir ziyaret defterine Kemer halkı, Kemer kadınları adına yazısını yazarken yaşadığım heyecan, hissettiğim gurur ve onur eşimin bize bırakabileceği en değerli mirastır... Müzeye girmek için sırada beklerken bir şey çok dikkatimi çekti. Nasıl bir sevgi bu Ata'mıza ki aslında sabırsız olan çoluklu çocuklu halk sanki hiç sıra yokmuş da hemen içeriye girecekmiş edasıyla yüzü tebessümle 100'lerce metrelik sırayı büyük bir sabırla bekliyordu. O ortamda gergin tek bir kişiye rastlamadım. Herkes medeni, sabırlı ve içi Atatürk sevgisi ile doluydu. Anlaşılan şu ki canım Ata'mın kabrinde, kabrinin yakınında olmak bile insanları medeniyete, sabırlı olmaya, anlayışa ve şu dönemde çok ihtiyacımız olan huzura yönlendiriyordu. Sıramız gelip içeriye girmek üzereyken bir anda çalışanlar farklı bir telaşla birlikte "çabuk olun, beklemeden ilerleyin, erken kapanacak, yoksa giremez diğer bekleyenler.." diye anons etmeye başladılar... Tüm aileler hızlı hızlı ilerlerken çocuklarına Atatürk ve Atatürk'e ait eşyaları, yaşanan savaşların maketlerini ve tablolardaki kişilerin önemini, kim olduklarını anlatmaya çalışıyorlardı. Tabi bunlardan biride bizdik. Bu yaratılan telaşın bir sebebi olmalıydı ve herkes gibi bizde merak etmiştik. Kısa bir süre sonra anlaşıldı ki İspanya Kralı VI. Felipe Ata'mızı ziyarete gelmiş ve çelenk koyup, sonrasında ziyaret defterine yazısını yazacakmış. Buna iki taraflı baktım. Bu durum yaşandığında saat 15.10 civarıydı. Anıtkabir'in kapanışı Çarşamba günleri saat 16.00'da. En fazla 50 dkk için aileleri telaşlandırmaya gerek var mıydı acaba? Şehir dışından ve özellikle Anıtkabir ziyareti için gelen insanlara biraz daha hassas davranılarak saygı göstermek gerekmez miydi? Halkı telaşa düşürmeyip 50 dk. beklemek bu kadar zor muydu? Protokol sorumluları ona göre bir ziyaret programı yapamaz mıydı? Diğer bakış açım ise İspanya Kralı VI. Felipe'nin Dünya'da gelmiş geçmiş en büyük lideri olarak kabul gören Ata'mızı ziyaret etmeden ülkesine dönmemesi tabi ki hepimiz için büyük gurur ve onurdu. Nitekim Atatürk'ün ölümünde İspanya, Vanguardia Gazetesi "Sakarya'nın gazisi, istilacıların galibi ve İzmir'in fatihi, tarihte en çok hayranlığa değer örneklerden biri olarak yücelecektir. Atatürk, kendinde askeri deha ile devlet adamı ve filozof dehasını birleştirmişti." diye yazarak o dönemde Atatürk'ün ölümsüzlüğünü ve daha da yüceleceğini dile getirmişti. Türk halkında olduğu gibi Atatürk, tüm Dünya ülkelerinin gözünde yücedir ve yücelmeye devam etmektedir. Bazen yolunu şaşırıp, akıl tutulması yaşayanları görünce şüpheye düşmüş olsam da, bunun imkânsız olduğunu Anıtkabir ziyaretimizde anladım ve inanılmaz ferahladım. Değil çocuklar, anneleri-babaları hatta büyük anne ve babaları Atatürk'ü görmemiş ve o dönemi yaşamamış olsalar bile Atatürk sevgisi bildiğimiz sevgilerden başka bir duygu ve bu duygu anne karnında tüm kalplere işlenmektedir...   "Adını Türk tarihine altın harflerle yazdıran büyük şahsiyet, SEN Türk milletinin kalbinde ebedi yaşayacaksın!" sözüyle bitiriyor herkese hayırlı cumalar diliyorum.   Sevgiyle kalın...
Ekleme Tarihi: 19 Kasım 2021 - Cuma

Unutmak Ne Mümkün?..

Aslında okulların ara tatilinde bir yere gitmeyi pek düşünmemiş olsakta kızımız Lavin ısrarla "Ankara'ya Anıtkabir'e gitmek istiyorum.." diye diretti. Babasının deyimiyle "tutamadık Lavin'i.." ve bizde kızımızı kırmayıp, hem oğlumuzu görelim hemde Ata'mızı ziyaret edelim diye düştük Ankara yollarına...

Keyifli bir yolculuk sonrası canımıza kavuştuk. Oğlumda farklı bir heyecan vardı. Bu sefer daha önce olduğu gibi sadece babası değil, annesi de geliyordu. Benim ev düzeni, temizlik konusundaki hassasiyetimi bildiğinden tedirgindi ve öncesinde beni "anne bak burası öğrenci evi, tamam mı?" diye tekrar tekrar sürekli tembihlemişti. Bende "tamam oğlum, rahat ol, önemli değil.." diyerek onu rahatlatmaya çalışsam da pek başarılı oldum mu bilemiyorum. Fakat "dışarıdan nasıl görünüyorum acaba ki oğlumu bu kadar tedirgin etmişim?" diye düşünmeden edemedim. Aslında eski titizliğim kadar olmasam da toplu, düzenli, ferah ve temiz ortamı seviyorum. Bu arada oğlumun evi bir kaç teknik arızalar dışında mis gibi tertemiz ve düzenliydi. Ben geliyorum diye mi, yoksa hep mi öyle onu kendi biliyor artık...

Ankara'daki ikinci günümüzde kahvaltı sonrası İsmail'imizin dersi olduğu için anne, baba ve kız olarak Ata'mıza yola koyulduk.

Çankaya'ya geldik. Arabamızı park edecek yer bulamadığımızdan yıkamaya bıraktık. Bir çok kişi bizim gibi düşünmüş olmalı ki yan yana bir çok oto kuaförü olmasına rağmen hepsi doluydu ve "arabanızı en erken 17.00'de verebiliriz.." cevabını aldık. Acelemiz olmadığından aracımızı bırakıp, üçümüz el ele yürüyerek Anıtkabir girişine yöneldik. Farklı şehir plakalı araçlarla doluydu her yer ve beklemediğimiz bir insan seli dikkatimizi çekti. Ama kalabalığı asıl özel ve güzel yapan çocukların çoğunlukta olmasıydı. Çocuğunu, ailesini kapan koştura koştura Ata'sına gelmişti.

İlk girişteki sırada beklerken hemen önümüzdeki bir kadın 4-5 yaşlarında oğluyla gelmiş ve bende anne-oğulun diyaloğuna istemeden de olsa kulak misafiri olmuştum.

"Nereye geldik Rıza? Söylesene annem biraz önce söylemiştin ya hani? Biz Atatürk'ü çok seviyoruz. O yüzden ziyarete geldik değil mi Rıza?"

Anne küçücük oğluna tekrar tekrar Atatürk'ü anlatıyor ve onun sevgisini aşılıyordu. Aslında hiç birimiz uzun olsun, kısa olsun sırada beklemeyi pek sevmeyiz. Hatta beklerken sinirlenir, üfler, püfler ve şikâyet ederiz. İlk defa bir sırada beklerken nasıl huzurlu ve mutluydum anlatamam. Girişte keyifle bekledim. Hele o anne-oğul diyaloğundan sonra keyfime hiç diyecek yoktu.

Uzun ama huzur dolu bekleyiş sonrası içeriye girdik, Ata'mızın kabrini ziyaret ettik ve müzeye yöneldik. O esnada bir kadın topluluğu çelenk koymak için hazırlanıyordu. Kanımca bir kadın derneğiydi. Bir subay eşliğinde çelenklerini Ata'mıza sundular ve sonrasında Anıtkabir’deki herkes 1 dakikalık saygı duruşunda bulundu. Bu 1 dakikalık saygı duruşunda gözümün önüne 2016 ve 2017 yıllarındaki en ihtişamlı, en gururlu Anıtkabir ziyaretlerimiz geldi ve duygu dolu bir 1 dakika yaşadım. Şöyle kısaca anlatayım. Eşim Mustafa Gül Kemer Belediye Başkanıyken önce 2016 yılında Dünya Kadınlar gününde 21 otobüs, 1200 kadınla, sonrada 10 Kasım 2017 yılında 55 otobüs ve özel aracıyla gelenlerle birlikte 2500 kişiyle Anıtkabir ziyaretinde bulunup askeri tören eşliğinde Ata'mızın huzuruna çıkmıştık. Şimdi bakıyorum da koskoca iller bu çapta geziler düzenleyemezken Anadolu'nun 43 bin nüfuslu bir ilçesi olarak tarifsiz bir gurur ve şanstı bu ziyaretler. Hani derler ya anlatılmaz yaşanır diye, eminim o esnada bizimle olup bu gururu yaşamış olanlar hatırlıyorlardır.

Özellikle de Dünya Kadınlar Günü'nde Kemerli kadınlar olarak çelenk koyma töremiz ve eşimin Anıtkabir ziyaret defterine Kemer halkı, Kemer kadınları adına yazısını yazarken yaşadığım heyecan, hissettiğim gurur ve onur eşimin bize bırakabileceği en değerli mirastır...

Müzeye girmek için sırada beklerken bir şey çok dikkatimi çekti. Nasıl bir sevgi bu Ata'mıza ki aslında sabırsız olan çoluklu çocuklu halk sanki hiç sıra yokmuş da hemen içeriye girecekmiş edasıyla yüzü tebessümle 100'lerce metrelik sırayı büyük bir sabırla bekliyordu. O ortamda gergin tek bir kişiye rastlamadım. Herkes medeni, sabırlı ve içi Atatürk sevgisi ile doluydu. Anlaşılan şu ki canım Ata'mın kabrinde, kabrinin yakınında olmak bile insanları medeniyete, sabırlı olmaya, anlayışa ve şu dönemde çok ihtiyacımız olan huzura yönlendiriyordu.

Sıramız gelip içeriye girmek üzereyken bir anda çalışanlar farklı bir telaşla birlikte "çabuk olun, beklemeden ilerleyin, erken kapanacak, yoksa giremez diğer bekleyenler.." diye anons etmeye başladılar... Tüm aileler hızlı hızlı ilerlerken çocuklarına Atatürk ve Atatürk'e ait eşyaları, yaşanan savaşların maketlerini ve tablolardaki kişilerin önemini, kim olduklarını anlatmaya çalışıyorlardı. Tabi bunlardan biride bizdik. Bu yaratılan telaşın bir sebebi olmalıydı ve herkes gibi bizde merak etmiştik. Kısa bir süre sonra anlaşıldı ki İspanya Kralı VI. Felipe Ata'mızı ziyarete gelmiş ve çelenk koyup, sonrasında ziyaret defterine yazısını yazacakmış. Buna iki taraflı baktım. Bu durum yaşandığında saat 15.10 civarıydı. Anıtkabir'in kapanışı Çarşamba günleri saat 16.00'da. En fazla 50 dkk için aileleri telaşlandırmaya gerek var mıydı acaba? Şehir dışından ve özellikle Anıtkabir ziyareti için gelen insanlara biraz daha hassas davranılarak saygı göstermek gerekmez miydi?

Halkı telaşa düşürmeyip 50 dk. beklemek bu kadar zor muydu? Protokol sorumluları ona göre bir ziyaret programı yapamaz mıydı?

Diğer bakış açım ise İspanya Kralı VI. Felipe'nin Dünya'da gelmiş geçmiş en büyük lideri olarak kabul gören Ata'mızı ziyaret etmeden ülkesine dönmemesi tabi ki hepimiz için büyük gurur ve onurdu.

Nitekim Atatürk'ün ölümünde İspanya, Vanguardia Gazetesi "Sakarya'nın gazisi, istilacıların galibi ve İzmir'in fatihi, tarihte en çok hayranlığa değer örneklerden biri olarak yücelecektir. Atatürk, kendinde askeri deha ile devlet adamı ve filozof dehasını birleştirmişti." diye yazarak o dönemde Atatürk'ün ölümsüzlüğünü ve daha da yüceleceğini dile getirmişti.

Türk halkında olduğu gibi Atatürk, tüm Dünya ülkelerinin gözünde yücedir ve yücelmeye devam etmektedir.

Bazen yolunu şaşırıp, akıl tutulması yaşayanları görünce şüpheye düşmüş olsam da, bunun imkânsız olduğunu Anıtkabir ziyaretimizde anladım ve inanılmaz ferahladım. Değil çocuklar, anneleri-babaları hatta büyük anne ve babaları Atatürk'ü görmemiş ve o dönemi yaşamamış olsalar bile Atatürk sevgisi bildiğimiz sevgilerden başka bir duygu ve bu duygu anne karnında tüm kalplere işlenmektedir...

 

"Adını Türk tarihine altın harflerle yazdıran büyük şahsiyet, SEN Türk milletinin kalbinde ebedi yaşayacaksın!" sözüyle bitiriyor herkese hayırlı cumalar diliyorum.

 

Sevgiyle kalın...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve antalyahabertakip.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.