Merhabalar!
Önceki yazılarım beni “daha çok meraklandırdı!”… Bu yüzden Yükseköğretim kurumlarında “Arka Bahçe” teması ile devam edeceğim!
Ülkemizin en önemli problemlerini şu üç başlıkta özetlenebilir: (1) İş ahlakı, adam kayırma/torpil veya liyakat (kültür), (2) hayat pahalılığı veya yüksek enflasyon (ekonomi), (3) politik-etnik şiddet (siyaset).
Bu çerçevede bu yazının da bugünkü konusu “akademik liyakatsızlık”tır!
Amacım “Üzümü yemek, bağcıyı dövmek değil!”… Bu yüzden “anonim”lik ilkesi (belirli kişiler ve/veya kurum anılmadan!) temelinde “liyakatın olup-olmadığı iddiasını” “somut veriler” ışığında keşfetmeye çalışmaktır!
Google üzerinden yüzeysel bir tarama yaptığınızda Dünyadaki en iyi üniversitelerin en temel özelliklerinden bir tanesi “yüksek nitelikli öğretim elemanı” (ör., yayın, atıf sayısı vb.)!...
Son yıllarda Türkiye’deki yükseköğretim kurumlarında özellikle akademik ilanlara “özel şart(lar)” konularak belirli kişiler için atamalar-yükseltmeler yapıldığı ilgili çok sayıda iddialar vardır (ilgili iddialara ilişkin aşağıda bazı web bağlantıları bulunmaktadır)!
Yanlı akademik atama-yükseltmelerin “yüksek nitelikli öğretim elemanı” ile alakası yok veya çok düşük olması beklenir! Zaten ilgililer “yüksek nitelikler”e sahip olsalar idi, “özel şart”a gerek kalmazdı!!!...
Yanlı atama-yükseltmelerin doğal sonuçları ise kamu kurumlarında asla akılcı olmayan, kamusal yarar gütmeyen, verimsiz, adaletsiz, kalitesiz ürünler (ör., öğrenci, öğretim elemanları, yöneticiler veya çeşitli meslek sahipleri) vermesidir!!!... Nihayetinde, bu ise “cennet” ülkemiz için çok ciddi bir zarardır!
Bu iddiamı “delilli” olarak ele alabilmek için ülkemizdeki bir üniversitenin rastgele sadece birkaç fakültesinin, şayet doğru tespit edebildiysem, çeşitli bölümlerindeki bir grup (20) akademik personel üzerinden ele almaya çalıştım.

Şayet, yukarıdaki tespitlerim doğru ise;
- İnsan kaynakları (işyerlerinde ihtiyaç duyulan insan gücünü karşılamak ve verimli kullanmak) doğru kullanılmakta mıdır?
- (Evrensel) Hukukun üstünlüğüne (anayasa, hak-hukuk, liyakat) uyulmakta mıdır?
- Hangi kamusal yararları bekliyoruz?
- Kalite ile ne derece alakalıdır?
- Ne derece kurumsal adalet/çalışma barışı ile ilgilidir?
- Kendi çocuklarımızın yukarıdaki türden bölümlerde okumalarını ister miydik?
- İslami değerlerimiz ile uyumlu mudur? (kul hakkı, vicdan, merhamet, “biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar” vb.)
Özetle, yukarıdaki işlemler kuşkusuz gerek seküler ve gerekse de dini/manevi değerler ve ilkelere aykırı uygulamalardır!
Şüphesiz yukarıdaki durumu bir yöneticiye indirgemek hatalı olacaktır! Bazıları eski kurum yöneticilerinin dönemlerinde gerçekleşmiş olduğu tahmin edilmektedir! Bazılarının da yeni! Kısaca, kümülatif bir “(kurumsal) kültürel problem”dir!...
Bilindiği üzere, yukarıdaki tespitler geleneksel ve yeni medyada ülkemizde hemen hemen tüm yüksek-öğretim kurumlarda olduğu da iddia edilmektedir! Umarız öyle değildir!!!
Artık bu tür konuların asla yazılmadığı veya konuşulmadığı, kültürümüzdeki en güzel atasözlerinden biri olan “Yiğidi Öldür Ama Hakkın Yeme!” ilkesinin egemen olduğu, bir Türkiye özlemi ile esen kalınız!
https://www.memurlar.net/haber/1126133/keyfi-kadro-islemleri-adaylari-magdur-ediyor.html
https://www.memurlar.net/haber/1125235/devlet-memurlugunda-kariyer-ve-liyakatin-onemi.html
