Değerli Dostlar bugünkü yazımın konusu, “Şehir Bostanı” Projesi” hakkında
Son günlerde Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin kamuoyuna “şehir bostanı” olarak sunduğu proje, tarımın gerçek paydaşları açısından oldukça tartışmalı bir girişim olarak öne çıktı.
Karaalioğlu Parkı’nın kıyısına sıkıştırılmış birkaç metrekarelik alanda sebze fidesi dikilmesini, “kent tarımında devrim” gibi sunmak, açıkçası bu şehrin tarımsal hafızasına ve üreticiye karşı yapılabilecek en yüzeysel yaklaşımlardan biridir.
Antalya, Türkiye’nin tarım üssüdür.
Sadece ülke için değil, Avrupa pazarı için de büyük bir üretim merkezi olan bu şehirde tarımı basit bir görsel şova indirgeyen herhangi bir yaklaşımın ciddi eleştiriyi hak ettiği ortadadır.
Ne yazık ki “şehir bostanı” adı verilen bu uygulama ne üretimle ilgilidir ne de sürdürülebilirlik hedefleriyle uyumludur.
Olan sadece birkaç kareyi süslemek birkaç basın bülteni üretmek, birkaç sosyal medya paylaşımıyla gündem yaratmaktan ibarettir.
Görüntü Var, İçerik Yok
Karaalioğlu Parkı’nda yapılan bu uygulamanın ilk sorunu fiziksel erişimin sınırlı olmasıdır.
Bu “şehir bostanı”, geniş halk kitlelerinin katılımına açık değildir.
Ne düzenli bir eğitim modülü vardır ne sürdürülebilir bir üretim planı ne de ürünlerin halkla paylaşımına yönelik şeffaf bir sistem.
Oysa bir şehir bostanı, kent sakinlerinin üretimle bağ kurmasını sağlamak çocuklara toprağın değerini öğretmek kentliyle üretici arasındaki kopmuş bağı yeniden inşa etmek gibi çok katmanlı amaçlar taşımalıdır.
Aynı Belediyede İki Farklı Tarım Gerçeği
Bir yanda, 2025 yılı içerisinde 3.000 dekardan fazla âtıl araziyi yeniden üretime kazandıran çiftçiye tohum, fide, fidan desteği sunan, tarımsal üretimi gelirle buluşturan bir daire var.
Sadece bu yıl içerisinde sağlanan buğday ve arpa hibesiyle yaklaşık 11,5 milyon TL’lik ekonomik değer yaratılmış durumda.
Kırsalda üretimi bırakmış köyüne küsmüş insanları yeniden üretime kazandıran projeler bir bir hayata geçiyor.
Öte yanda, bir park köşesinde birkaç sebze fidesiyle çekilmiş fotoğraflarla “şehir bostanı” yapılmaya çalışılıyor.
Aynı çatı altında bu kadar zıt iki yaklaşımın olması; üretimi esas alanlarla, vitrini esas alanların farkını net biçimde gösteriyor.
Göstermelikle Gelecek Kurulmaz
Tarımı süslemekle görevli kurumlar değil, yaşatmakla yükümlü olanlar yön vermelidir.
Antalya Büyükşehir Belediyesi, eğer kent tarımında gerçek bir vizyon ortaya koymak istiyorsa üreticiyle bağ kurmalı, kente yayılmış katılımcı bostan sistemleri kurmalı okullarda eğitim programlarıyla desteklenen tarım alanları açmalı elde edilen ürünleri halkla paylaşmalı ve bu çalışmaları Tarımsal Hizmetler Dairesi gibi sahaya hâkim birimler üzerinden yürütmelidir.
Yoksa bugün Karaalioğlu’nda fide dikenler, yarın “kent tarımında öncüyüz” diyerek başka bir görsel kampanyayla karşımıza çıkacaktır.
Fakat unutulmamalıdır ki bu şehir; sadece görüntüyle değil, emeğin ve üretimin gerçek hikâyeleriyle kalkınır.
Antalya Üretimi Hak Ediyor
Antalya, sadece deniziyle, sahiliyle, turizmiyle değil; toprağıyla, üretimiyle, direnen köylüsüyle, kalkınan kırsalıyla da anılmayı hak ediyor.
Şehir bostanları, doğru kurgulanırsa elbette ki kent tarımına önemli katkılar sağlayabilir.
Ancak yapılan sadece algı üretmeye yönelik bir hamleyse, bu çabanın toplum nezdinde bir karşılığı olmayacaktır.
Antalya’nın bir tarım başkenti olduğu unutulmamalı.
Şehir bostanı denilerek göz boyamak yerine üretim kenti Antalya’yı konuşmanın zamanı gelmiştir.
Çünkü bu şehir, fideyle değil emekle büyür.
Çünkü bu toprakla, fotoğraf değil ürün vermek ister.
Ve bizler artık vitrin değil gerçek tarım politikaları görmek istiyoruz.