Değerli Dostlar bugünkü yazımın konusu, “Antalya’da Gazetecilik ve Hazımsızlıklar” hakkında
Antalya’da gazetecilik yapmak, dik durmak ve meslek etiğinden ödün vermemek isteyenler için adeta bir mayın tarlasında yürümeye benziyor.
Ya bir tarafın adamı olacaksınız, sırtınızı bir yere yaslayıp uşak gibi hareket edeceksiniz ya da menfaat ilişkilerine dahil olup sistemin kölesi gibi "kuyruk" sallayacaksınız.
Başka bir yol yok gibi gösterilmeye çalışılıyor.
Ama biz, bu yolda yürümeye kararlı olanlar, onların dediği gibi yaşamayı reddediyoruz.
Yalanlara, belgesiz haberciliğe ve çıkar ilişkilerine boyun eğmeyeceğiz.
29 YILIN ÖĞRETTİKLERİ
Gazetecilik hayatıma lise yıllarında gazete dağıtarak başladım. O günlerde sırtımda gazete çuvalıyla koşarken bu mesleğin ne kadar çetin bir mücadele gerektirdiğini bilmiyordum. Daha sonra ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği’nde okurken, Hürriyet Gazetesi’nin Ankara bürosunda adliye muhabirliği yapmam istendi. Elime hiç fotoğraf makinesi almamış biriydim ama o dönemin zorluklarıyla dolu teknik koşullarında 36 pozluk filmlerle haberlerin peşinden koştum.
Yıllar geçti, üniversiteyi bitirene kadar alaylı bir gazeteci olarak mücadele ettim.
İstanbul'a Mehmet Ali Birand’ın yanına gittiğimde bu meslekle ilgili aldığım en büyük dersleri öğrendim. Üç öğüt verdi bana:
- Yalan haber yapma.
- Belgesiz haber yapma.
- Kimsenin kalemi olma.
Bu ilkelerle hareket ederek Ankara’da kendi gazetemi kurdum, Flaş Gazetesi. Daha sonra rahmetli Necmettin Erbakan hocanın en genç Başbakan Basın Müşaviri olma şerefine eriştim. Hastane müdürlüğü gibi farklı alanlarda çalışsam da gazeteciliği bırakmadım, internet siteleri kurdum, gazeteler çıkardım.
ANTALYA’DA GAZETECİLİK VE HAZIMSIZLIK
14 yıl önce Antalya’ya geldiğimde bu mesleğin burada daha da zor olduğunu gördüm.
Ulus Gazetesi’nde editörlük yaptıktan sonra kendi haber sitemi kurdum.
Şu anda www.antalyahabertakip.com ve AHT Ajans: (haber ajanslarının faaliyetleri: medya için haber, resim ve röportaj tedarik eden haber bürosu ve haber ajanslarının faaliyetleri) ile yolumuza devam ediyoruz.
Gazetecilik adına başarılı işlere imza atarken, birçok insanın takdirini kazandık ama aynı oranda nefret de topladık.
Çünkü bu şehirde, mikro milliyetçilik denilen bir hastalık hüküm sürüyor.
Başarılı ve dürüst insanları yıpratma konusunda adeta yarışıyorlar.
Şehirdeki bazı işgüzar muhabirler, yaptığımız haberlerden o kadar rahatsız oluyorlar ki, kurum basın birimlerine bizleri e-posta listelerinden çıkarmaları için baskı yapıyor.
E-posta adreslerimiz siliniyor, toplantılara çağrılmamız engelleniyor.
WhatsApp gruplarına eklenmiyoruz.
Tüm bunları yapanlar aslında mesleği itibarsızlaştıranlardır.
Çünkü bu mesleği sadece bir kurumda muhabir olarak icra edenlerle bizler aynı kulvarda değiliz.
Ben bir işverenim, kendi haber sitemin ve gazetenin sahibiyim.
Onların entrikaları bizim mesleğimizi ve duruşumuzu değiştiremez.
CEMİYETLER VE YERSİZ OTORİTE
Antalya’daki gazetecilik cemiyetleriyle ilgili de birkaç kelam etmek gerek.
Kendilerini basın dünyasının otoritesi gibi görseler de benim ve meslektaşlarımın üzerinde hiçbir söz hakları yoktur.
Cemiyetler sıradan bir dernekten ibarettir.
Bu mesleği yapmama izin veren kurum, Antalya Basın Savcılığı’dır.
Cemiyetler ise sadece kendi çevrelerinde dönen çıkar ilişkileriyle var olmaya çalışırlar.
BİZ RAHATSIZ ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ
Antalya’da gazetecilik yapmanın ne kadar zor olduğunu anlatırken şunu vurgulamak isterim: Bizler doğru haber yapmaya, toplumun gerçekleri öğrenme hakkı için çalışmaya devam edeceğiz.
Yazdığımız köşe yazıları ve yaptığımız haberlerle kimleri rahatsız ediyorsak, rahatsız etmeye devam edeceğiz.
Çünkü doğru gazetecilik bu demektir.
Rahatsız olanlara şunu söylüyoruz: Alışın!
Bu meslek, her ne kadar zorluklarla dolu olsa da onurumuzla sürdürdüğümüz süreç bizim için kutsaldır.
Antalya’da gazetecilik yapmak zor olabilir ama pes etmeye niyetimiz yok.
Saygılar.
