Taner ŞAHİN
Köşe Yazarı
Taner ŞAHİN
 

Manzaranın Ardında Gizlenen Tehlike: Antalya Sahillerinde Sessiz Bir Alarm

Değerli Dostlar bugünkü yazımın konusu, “Manzaranın Ardında Gizlenen Tehlike" hakkında Antalya… Güneşin en parlak, denizin en masmavi, sahillerin en cazip göründüğü şehir. Özellikle Konyaaltı Caddesi, Bahçelievler ve Kışla Mahallesi gibi semtlerde evlerin balkondan görünen manzarası paha biçilemez. Ama ne yazık ki, o masmavi görüntünün ardında betonun gri gerçeği yatıyor. Bugün size bir “kâbus” senaryosu değil, bilimsel verilerle kanıtlanmış çıplak gerçeği yazacağım. Çünkü mesele manzara değil, mesele can güvenliği. Ve görünen o ki Antalya’nın gözde sahil semtlerinde yaşayan binlerce insan farkında olmadan büyük bir riskin içinde oturuyor. “Deniz Manzarası Güzel Olabilir, Ama Beton Çürük” Avukat Necati Yılmaz’ın uyarılarını kulak ardı etmek mümkün değil. Yılmaz açıkça söylüyor: “Manzara sizi aldatmasın. Bu binaların çoğu, deniz kumu ve dere kumu ile inşa edildi. Yani taşıyıcı sistemler bilimsel olarak zayıf. Bugüne kadar yapılan testlerde sağlam çıkan bina sayısı yok denecek kadar az.” Bu şu anlama geliyor: Antalya’nın en lüks gibi görünen apartmanlarının büyük kısmı aslında “kırılgan cam fanus” gibi. Deprem geldiğinde sadece içindekileri değil hayalleri de yıkabilecek kadar dayanıksız. Konuk Apartmanları: Rakamların Çığlığı Kışla Mahallesi’ndeki Mehmet Konuk ve Halil Konuk apartmanları için yapılan resmi testler aslında bütün Antalya’ya ayna tutuyor: Mehmet Konuk Apartmanı: 11 MPa Halil Konuk Apartmanı: 12 MPa Aynı adadaki bir başka bina: 6 MPa Bu değerler, yürürlükteki yönetmelik açısından riskli yapının tanımı için fazlasıyla yeterli. Yani bilim diyor ki: “Bu binalarda oturmak ölümcül risk taşıyor.” Üstelik sadece laboratuvar sonuçları değil yargı süreci de bu gerçeği mühürledi. İtirazlar üniversitelerden ve Bakanlıktan oluşan heyetlerce incelendi, reddedildi. Kararlar kesinleşti. Yani hem hukuk hem bilim aynı şeyi söylüyor: Bu binalar riskli. Gayri resmî Raporlarla İnsan Hayatı Kumar Masası Değildir Ama işin daha da vahim yanı şu: Son günlerde, “gayri resmî karot raporu” diye dolaştırılan tarih ve imza taşımayan kaşesi dahi bulunmayan belgeler üzerinden kamuoyunu yönlendirmeye çalışıyor. Soruyorum: Tarihsiz, imzasız, sorumlusu belli olmayan bir kâğıt parçasıyla binlerce insanın hayatı nasıl aklanabilir? Bu sadece gazetecilik etiğine aykırı değil, aynı zamanda hukuki bir suç. Çünkü bir gün o bina çöktüğünde, enkazın altında kalan canların sorumlusu sadece müteahhitler değil; “sağlamdır” diye toplumu uyutan kalemler de olacak. Kimse Evinden Olmasın Ama Canından da Olmasın Kentsel dönüşüm meselesi ne yazık ki Türkiye’de hep rant kavgası üzerinden tartışılıyor. “Müteahhit daha çok kazanacak mı, evim küçülecek mi, manzaram kapanacak mı?” soruları havada uçuşuyor. Ama asıl soruyu kimse sormuyor: “Deprem olduğunda hayatta kalacak mıyız?” Evet, kimse evinden olmak istemez. Kimse geniş dairesini bırakıp daha küçük bir eve geçmek istemez. Ama unutmayalım: Hiç kimse evinden olmamalı, ama kimse canından da olmamalı. Devlet ve Üniversiteler Sürecin İçinde Avukat Yılmaz’ın da altını çizdiği gibi, bu süreç sadece müteahhitlerin insafına bırakılmış değil. Lisanslı firmalar, bakanlık denetimleri ve üniversitelerin bilimsel raporlarıyla yürüyen bir mekanizma var. Şeffaf, denetlenebilir ve bilimsel. Ama tüm bu süreci itibarsızlaştırmaya çalışanlar var. Çünkü işin ucunda para var, çıkar var, konfor var. Ancak şunu unutmasınlar: Yanlış bilgiyle halkı kandırmanın bedeli sadece hukuki değil, vicdani de ağırdır. Bu Uyarı Bir Felaket Sonrası Yazılsın İstemiyorsak… Bugün yazdıklarımı kimileri abartı bulabilir, kimileri “korku siyaseti” diyebilir. Ama unutmayın, Maraş depreminden sonra da aynı şeyler konuşuldu: “Keşke daha önce dinleseydik, keşke önlem alsaydık.” Antalya’nın sahil semtlerinde yaşayanlar, binalarının manzarasına değil, taşıyıcı kolonlarına baksın. Çünkü bir gün denizi seyretmek yerine, deniz gibi yıkılan betonların altında kalmamak için bugünden tedbir almak zorundayız. Bilim diyor ki: Bu binalar riskli. Hukuk diyor ki: Bu karar kesindir. Peki ya biz? Biz hala “manzara güzel” diye kendimizi kandırmaya devam mı edeceğiz?
Ekleme Tarihi: 02 Ekim 2025 -Perşembe

Manzaranın Ardında Gizlenen Tehlike: Antalya Sahillerinde Sessiz Bir Alarm

Değerli Dostlar bugünkü yazımın konusu, “Manzaranın Ardında Gizlenen Tehlike" hakkında

Antalya… Güneşin en parlak, denizin en masmavi, sahillerin en cazip göründüğü şehir.

Özellikle Konyaaltı Caddesi, Bahçelievler ve Kışla Mahallesi gibi semtlerde evlerin balkondan görünen manzarası paha biçilemez.

Ama ne yazık ki, o masmavi görüntünün ardında betonun gri gerçeği yatıyor.

Bugün size bir “kâbus” senaryosu değil, bilimsel verilerle kanıtlanmış çıplak gerçeği yazacağım.

Çünkü mesele manzara değil, mesele can güvenliği.

Ve görünen o ki Antalya’nın gözde sahil semtlerinde yaşayan binlerce insan farkında olmadan büyük bir riskin içinde oturuyor.

“Deniz Manzarası Güzel Olabilir, Ama Beton Çürük”

Avukat Necati Yılmaz’ın uyarılarını kulak ardı etmek mümkün değil.

Yılmaz açıkça söylüyor: “Manzara sizi aldatmasın. Bu binaların çoğu, deniz kumu ve dere kumu ile inşa edildi. Yani taşıyıcı sistemler bilimsel olarak zayıf. Bugüne kadar yapılan testlerde sağlam çıkan bina sayısı yok denecek kadar az.”

Bu şu anlama geliyor: Antalya’nın en lüks gibi görünen apartmanlarının büyük kısmı aslında “kırılgan cam fanus” gibi.

Deprem geldiğinde sadece içindekileri değil hayalleri de yıkabilecek kadar dayanıksız.

Konuk Apartmanları: Rakamların Çığlığı

Kışla Mahallesi’ndeki Mehmet Konuk ve Halil Konuk apartmanları için yapılan resmi testler aslında bütün Antalya’ya ayna tutuyor:

  • Mehmet Konuk Apartmanı: 11 MPa
  • Halil Konuk Apartmanı: 12 MPa
  • Aynı adadaki bir başka bina: 6 MPa

Bu değerler, yürürlükteki yönetmelik açısından riskli yapının tanımı için fazlasıyla yeterli.

Yani bilim diyor ki: “Bu binalarda oturmak ölümcül risk taşıyor.”

Üstelik sadece laboratuvar sonuçları değil yargı süreci de bu gerçeği mühürledi. İtirazlar üniversitelerden ve Bakanlıktan oluşan heyetlerce incelendi, reddedildi.

Kararlar kesinleşti.

Yani hem hukuk hem bilim aynı şeyi söylüyor:

Bu binalar riskli.

Gayri resmî Raporlarla İnsan Hayatı Kumar Masası Değildir

Ama işin daha da vahim yanı şu: Son günlerde, “gayri resmî karot raporu” diye dolaştırılan tarih ve imza taşımayan kaşesi dahi bulunmayan belgeler üzerinden kamuoyunu yönlendirmeye çalışıyor.

Soruyorum: Tarihsiz, imzasız, sorumlusu belli olmayan bir kâğıt parçasıyla binlerce insanın hayatı nasıl aklanabilir?

Bu sadece gazetecilik etiğine aykırı değil, aynı zamanda hukuki bir suç.

Çünkü bir gün o bina çöktüğünde, enkazın altında kalan canların sorumlusu sadece müteahhitler değil; “sağlamdır” diye toplumu uyutan kalemler de olacak.

Kimse Evinden Olmasın Ama Canından da Olmasın

Kentsel dönüşüm meselesi ne yazık ki Türkiye’de hep rant kavgası üzerinden tartışılıyor.

“Müteahhit daha çok kazanacak mı, evim küçülecek mi, manzaram kapanacak mı?” soruları havada uçuşuyor.

Ama asıl soruyu kimse sormuyor: “Deprem olduğunda hayatta kalacak mıyız?”

Evet, kimse evinden olmak istemez.

Kimse geniş dairesini bırakıp daha küçük bir eve geçmek istemez.

Ama unutmayalım: Hiç kimse evinden olmamalı, ama kimse canından da olmamalı.

Devlet ve Üniversiteler Sürecin İçinde

Avukat Yılmaz’ın da altını çizdiği gibi, bu süreç sadece müteahhitlerin insafına bırakılmış değil.

Lisanslı firmalar, bakanlık denetimleri ve üniversitelerin bilimsel raporlarıyla yürüyen bir mekanizma var.

Şeffaf, denetlenebilir ve bilimsel.

Ama tüm bu süreci itibarsızlaştırmaya çalışanlar var.

Çünkü işin ucunda para var, çıkar var, konfor var.

Ancak şunu unutmasınlar: Yanlış bilgiyle halkı kandırmanın bedeli sadece hukuki değil, vicdani de ağırdır.

Bu Uyarı Bir Felaket Sonrası Yazılsın İstemiyorsak…

Bugün yazdıklarımı kimileri abartı bulabilir, kimileri “korku siyaseti” diyebilir.

Ama unutmayın, Maraş depreminden sonra da aynı şeyler konuşuldu: “Keşke daha önce dinleseydik, keşke önlem alsaydık.”

Antalya’nın sahil semtlerinde yaşayanlar, binalarının manzarasına değil, taşıyıcı kolonlarına baksın.

Çünkü bir gün denizi seyretmek yerine, deniz gibi yıkılan betonların altında kalmamak için bugünden tedbir almak zorundayız.

Bilim diyor ki:

Bu binalar riskli. Hukuk diyor ki:

Bu karar kesindir.

Peki ya biz?

Biz hala “manzara güzel” diye kendimizi kandırmaya devam mı edeceğiz?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve antalyahabertakip.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.