Semra VAHAPOĞLU
Köşe Yazarı
Semra VAHAPOĞLU
 

Tabağımızdaki Küçük Molekül, Hayatımızdaki Büyük Etki

Sağlıklı beslenme söz konusu olduğunda yıllardır isimleri değişmeyen bir kutsal üçlü var: karbonhidrat, yağ ve protein. Ne var ki, son yıllarda bu üçlüden biri diğerlerinden çok daha fazla konuşulur oldu: protein. Spor salonlarından mutfaklara, market raflarından sosyal medya fenomenlerinin videolarına kadar her yerde proteinin adı geçiyor. Peki bu ilgi gerçekten haklı mı, yoksa yeni bir beslenme trendinin peşine mi takıldık? Aslında proteinin popülerliği hiç de şaşırtıcı değil. Çünkü protein yalnızca kas yapmak isteyen sporcuların değil, halkın tamamının sağlıklı bir yaşam sürmesi için kritik bir yapı taşı. Kaslarımızdan hormonlarımıza, bağışıklık sistemimizden saçımıza kadar her şey, proteine yaslanarak ayakta duruyor. Ancak meseleye biraz yakından baktığımızda, toplum olarak iki ayrı uçta olduğumuzu fark ediyoruz: Bir yanda “günlük ihtiyacın iki katını tüketsen bile yetmez” diyen yüksek protein savunucuları, diğer yanda “sebzelerden aldığım protein bana yeter” diyen minimalistler… Gerçek ise ikisinin ortasında duruyor. Protein ihtiyacı yaşa, cinsiyete, aktivite düzeyine ve sağlık durumuna göre değişiyor. Standart bir yetişkin için önerilen miktar kilogram başına yaklaşık 0.8 gram. Yani 70 kiloluk biri için günlük 56 gram. Kas yapmak isteyen biri için bu miktar artıyor; yaşlı bireyler için de kas kaybını önlemek adına biraz daha yükseltiliyor. Asıl önemli olan ise proteinin kaynağı. Et, süt, yumurta gibi hayvansal ürünler yüksek kaliteli protein sağlıyor; ancak aşırı tüketimi kalp sağlığı açısından soru işaretleri yaratabiliyor. Bitkisel proteinlerse—fasulye, mercimek, nohut, soya, kuruyemişler—hem çevre hem de sağlık açısından avantajlı seçenekler. En doğrusu, her zaman olduğu gibi, çeşitlilik. Bir de işin ekonomik tarafı var. Türkiye’de son yıllarda et fiyatları yükseldikçe, protein denince insanların yüzü ekşiyor. Oysa mercimekten yumurtaya, peynirden kuru fasulyeye kadar daha ekonomik pek çok alternatifimiz var. Sorun çoğu zaman bilgi eksikliği ve yanlış yönlendirmeler. Protein, hayatımızın merkezinde duran bir yapı taşı. Ancak onu tüketirken aşırılıktan kaçınmak, kaynakları çeşitlendirmek ve kendi bedenimizin ihtiyaçlarını anlamak en doğrusu. Çünkü mesele sadece kas yapmak değil; tabağımızı akılla doldurmak. Ziraat Yüksek Mühendisi
Ekleme Tarihi: 17 Kasım 2025 -Pazartesi

Tabağımızdaki Küçük Molekül, Hayatımızdaki Büyük Etki

Sağlıklı beslenme söz konusu olduğunda yıllardır isimleri değişmeyen bir kutsal üçlü var: karbonhidrat, yağ ve protein. Ne var ki, son yıllarda bu üçlüden biri diğerlerinden çok daha fazla konuşulur oldu: protein. Spor salonlarından mutfaklara, market raflarından sosyal medya fenomenlerinin videolarına kadar her yerde proteinin adı geçiyor. Peki bu ilgi gerçekten haklı mı, yoksa yeni bir beslenme trendinin peşine mi takıldık?

Aslında proteinin popülerliği hiç de şaşırtıcı değil. Çünkü protein yalnızca kas yapmak isteyen sporcuların değil, halkın tamamının sağlıklı bir yaşam sürmesi için kritik bir yapı taşı. Kaslarımızdan hormonlarımıza, bağışıklık sistemimizden saçımıza kadar her şey, proteine yaslanarak ayakta duruyor.

Ancak meseleye biraz yakından baktığımızda, toplum olarak iki ayrı uçta olduğumuzu fark ediyoruz: Bir yanda “günlük ihtiyacın iki katını tüketsen bile yetmez” diyen yüksek protein savunucuları, diğer yanda “sebzelerden aldığım protein bana yeter” diyen minimalistler… Gerçek ise ikisinin ortasında duruyor.

Protein ihtiyacı yaşa, cinsiyete, aktivite düzeyine ve sağlık durumuna göre değişiyor. Standart bir yetişkin için önerilen miktar kilogram başına yaklaşık 0.8 gram. Yani 70 kiloluk biri için günlük 56 gram. Kas yapmak isteyen biri için bu miktar artıyor; yaşlı bireyler için de kas kaybını önlemek adına biraz daha yükseltiliyor.

Asıl önemli olan ise proteinin kaynağı. Et, süt, yumurta gibi hayvansal ürünler yüksek kaliteli protein sağlıyor; ancak aşırı tüketimi kalp sağlığı açısından soru işaretleri yaratabiliyor. Bitkisel proteinlerse—fasulye, mercimek, nohut, soya, kuruyemişler—hem çevre hem de sağlık açısından avantajlı seçenekler. En doğrusu, her zaman olduğu gibi, çeşitlilik.

Bir de işin ekonomik tarafı var. Türkiye’de son yıllarda et fiyatları yükseldikçe, protein denince insanların yüzü ekşiyor. Oysa mercimekten yumurtaya, peynirden kuru fasulyeye kadar daha ekonomik pek çok alternatifimiz var. Sorun çoğu zaman bilgi eksikliği ve yanlış yönlendirmeler.

Protein, hayatımızın merkezinde duran bir yapı taşı. Ancak onu tüketirken aşırılıktan kaçınmak, kaynakları çeşitlendirmek ve kendi bedenimizin ihtiyaçlarını anlamak en doğrusu. Çünkü mesele sadece kas yapmak değil; tabağımızı akılla doldurmak.

Ziraat Yüksek Mühendisi

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve antalyahabertakip.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.